DÜNYA DÜZENİ DEĞİŞİR Mİ?
Günümüze kadar dünya iktisadı yaşamı yaklaşık 50-100 yıl aralıklarla ortaya çıkan bir yenilikle ivme kazanmış daha sonra yavaşlama sürecine girmiş ve tekrar bir yenilikle canlanmıştır. Bu canlanmayı sağlayan ise daha çok sanayi alanındaki yenilikler ile olmuştur. sanayi alanındaki gelişmeler: 1. Sanayi Devrimi; 1765’te James Whatt’ın buhar makinasını icat edip üretim sürecinde kullanılması olayı ile başlamıştır. 2. Sanayi Devrimi; 1870’lerde elektrik enerjinin kullanılmaya başlaması ile devreye girmiştir. 3. Sanayi Devrimi; 1960’ların sonunda elektronik ve bilişim teknolojilerinin gelişmesi ile ortaya çıkmıştır. 4. Sanayi Devrimi ise; 2010 sonrası “sanayi 4,0” diye adlandırılan tam bir dijitalleşme döneminin başlama sürecidir. Görüldüğü gibi ilk 3 sanayi devrimi arasındaki mesafe yaklaşık 100 yıl iken, 3 ile 4. Sanayi Devrimi arasındaki mesafe yaklaşık 50 yıl almıştır. Yani teknolojinin ileri mesafesine yaklaştıkça etkileşim süresi kısalmakta ve icatlar çoğalmaktadır. Günümüzde sanayinin en ileri aşamasında olunmasına rağmen; salgınlar, savaşlar, göçler, kaynakların kullanım ve dağılımını bozucu müdahaleler (sömürge) hızlı büyüme istikrarı bozu rol oynamaktadır. Yani sanayideki ilerleme dünya gidişatını iyileştirmeyip, tam tersine bozmaktadır. Teknolojik üstünlüğü ellerinde bulunduranların işgalci ve saldırgan tutumları devam ederse dünyanın geleceği geçmişten ve günümüzden daha kötü olacaktır denilebilir. Bu dünya düzeni devam ettiği müddetçe uzun dönemli güven ve istikrar ortamı sağlanarak dünyanın bir barış gezegenine dönüştürülmesi mümkün değildir. Her çağın gereği Teknolojik ilerlemelerin üretkenliği ve verimliği artırdığı yönündeki görüşlerin varlığına rağmen, Nobel ekonomi ödülü sahibi Daron Acemoğlu’nun “İktidar ve Teknoloji” adlı çalışmasında yaşanan yeniliklerin çoğunlukla eşitlikleri bozucu etkide bulunduğu vurgulanmaktadır. İlgili kitaptan birkaç alıntıyla konuyu aydınlatmak faydalı olacaktır. “Ortaçağ ve erken modern çağ tarımındaki nice teknolojik gelişme, örneğin daha iyi sabanlar, daha gelişmiş değirmenler, nöbetleşe ekimin daha etkili uygulanması ve atların daha çok kullanılması, nüfusun yüzde 90’ını oluşturan yoksul köylüye neredeyse hiçbir fayda sağlamadı”. “İngiliz Sanayi Devrimi’nin erken dönemindeki tekstil fabrikaları küçük bir azınlık için büyük servet yarattıysa da işçilerin gelirlerinde neredeyse yüzyıl boyunca bir yükselme olmadı. Üstelik tekstil işçilerinin de acı biçimde fark ettiği gibi, hem fabrikada çalışma hem de kalabalık şehirlerde yaşam koşullarının daha da kötüleşmesine ve iş saatlerinin uzamasına yol açtı”. “Pamuk çırçır makinesi devrim niteliğinde bir icattı. Pamuk ziraatını ciddi biçimde artırdı. ABD’yi dünyanın en büyük pamuk ihracatçısı yaptı. Fakat aynı icat, pamuk ekiminin bütün Güney Amerika’ya yayılmasıyla köleliğin acımasızlığını daha da şiddetlendirdi”. “19. yüzyıl sonunda, Alman kimyager Fritz Haber, yapay gübre geliştirerek tarımdaki verimi artırdı. Ancak daha sonra Fritz Haber ve diğer bilim insanları, aynı fikirleri kullanarak kimyasal silahlar ürettiler ve Birinci Dünya Savaşı’nın harp meydanlarında yüz binlerce insanın ölmesine veya sakat kalmasına sebep oldular”. Ali Şeriati’den alınan alttaki paragrafta geçmişten günümüze aslında dünyanın düzenin değişmediğini göstermektedir. “Bir zamanlar ben ve kabilemdeki diğer insanlar, avlanıp balık tutarak, birarada, eşitlik ve kardeşlik içinde yaşıyorduk. Toplumumuzda tek bir yapı vardı. Sonra o mülk sahibi oldu, ben yoksul kaldım. O yönetici oldu, ben yönetilen… Herşeyin rengi değişti, araçlar değişti, üretim tarzı değişti… ama o hep mülk sahibi olarak kaldı, hiç çalışmadı; bense hep yoksul kaldım hep çalıştım. Bir gün ben köleydim, o efendi… sonra ben serf oldum, o toprak sahibi… ben köylü oldum, o ağa…sonra ben kazmayı küreği bıraktım. O atından indi, ikimizde şehre geldik. O, toprağından sağladığı kazançla birkaç taksi aldı, ben taksi şoförü oldum. Şimdi onun bir fabrikası var ben orada çalışan bir proleterim. Yapı ne zaman nerede değişti, değişen yalnızca biçimler, araçlar, emek türleriydi”. Bu örneklerden de anlaşıldığı gibi dünya düzeni şimdiye kadar değişmemiş. Ancak İnsanoğlu, mevcut teknoloji seviyesi ve gelecekteki ilerlemelerle sağlıklı bir dünya düzeniyle kontrol altına alınıp, hakkaniyetli bir dünya düzeni kurmayı başaramaz ise kendi kendini yok etme yolunda ilerlemektedir. Bu süreçte silahı elinde bulunduranlar da yaşayamayacaktır. Çünkü belki de silahı elinde bulunduranlardan bir kişi düğmeğe basıp kendi ülkesini de yok edecektir. Bu nedenle, şimdiye kadar işleyen dünya düzenlerinin yeniden değerlendirilip, insanı merkeze alan yeni bir model ortaya konulmasına ihtiyaç bulunmaktadır.