Londra Queen Mary Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku Bölümü Öğretim Üyesi Gordon, AA muhabirine, Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail’e karşı süren “soykırım” davasının seyri ve Almanya’ya karşı açılan “soykırıma destek” davası hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davasında UAD’nin aldığı tedbir kararlarıyla Gazze’ye insani yardımların engelsiz girmesine hükmettiğini hatırlatan Gordon, “Bu karardan beri geçtiğimiz iki ay içinde gördüğümüz şey, yardımın girmediği. Girdiğinde ise (Gazze’nin) kuzey kesimine girmesine izin verilmiyor. Askerler yardım almaya çalışan insanları vuruyor. Gazze Şeridi’ne giren yardım miktarı kısıtlı ve nüfus için yeterli değil.” dedi.
Özellikle Gazze’nin kuzeyinde durumun oldukça kötü olduğunu anlatan Gordon, buradaki sivillerin hayvan yiyeceklerini öğüterek hayatta kalmaya çalıştıklarını, son noktada ise ot yemeye başladıklarını söyledi.
Gordon, “Geçtiğimiz günlerde 27’si çocuk olmak üzere 31 kişinin açlıktan öldüğüne dair kanıtlar elimize ulaştı. Mahkeme tüm bunları gördü, İsrail’in ilk kararına uymadığını anladı ve bu nedenle İsrail’in derhal sınırları açmasını ve yeterli yardımın Gazze’ye girmesine izin vermesini talep eden yeni bir karar verdi.” diye konuştu.
“Yardımların açlık çeken çocuklara ulaşmasını sağlamanın tek yolu ateşkes”
UAD’nin Gazze’de “acilen ateşkes ilan edilmesi” kararı almasının mümkün olduğunu belirten Gordon, “Asıl soru, bu kararı almak için bir irade var mı? Mahkeme bu kararı almak istiyor mu?” ifadelerini kullandı.
Gordon, ilk tedbir kararlarındaki maddelerinden birinin “acilen ateşkes ilan edilmesi” olmamasının, çoğu kişiyi şaşırttığı değerlendirmesini yaparak şunları kaydetti:
“İlk karardan bu yana İsrail’in saldırılarını sürdürdüğünü, sivilleri, kadınları ve çocukları öldürmeye devam ettiğini, evleri, hastaneleri, camileri ve okulları yıkmaya devam ettiğini gördüğümüz ve yardımların açlık çeken çocuklara, kadınlara ve erkeklere ulaşmasını sağlamanın tek yolunun, ateşkes olduğunu bildiğimiz için şaşırdık ve üzüldük.”
“Aç bırakma suçu genellikle daha geniş bir soykırım planının parçasıdır”
Gordon, UAD’da devam eden “soykırım” davasının yıllarca süreceğine işaret ederek bu nedenle davanın seyrinin nasıl gideceği ve nasıl bir nihai karar alınacağının belirsiz olduğunu dile getirdi.
“Bence mahkemenin sorumluluğu, bu insan eliyle yaratılmış trajedinin yaşanmaya devam etmesini engellemektir.” diyen Gordon, öte yandan UAD’nin uluslararası hukuk ihlallerini durdurmak için yeterince adım atmaması nedeniyle bu sorumluluğundan “feragat ettiği” eleştirisinde bulundu.
İsrail’in Gazze’ye insani yardım girişini engelleyerek buradaki sivilleri açlığa mahkum etmesinin “savaş suçu” olduğunu ve “insanlığa karşı suç” teşkil edebileceğini vurgulayan Gordon, söz konusu eylemlerin “soykırım planının” bir parçası olduğunu ifade etti.
Gordon, “Aç bırakma suçu genellikle daha geniş bir soykırım planının parçasıdır. Hastanelerin yıkılması, okulların tahrip edilmesi ve aralarında çoğu sivil ve 13 binden fazla çocuğun bulunduğu 32 binden fazla insanın öldürülmesi bağlamında anlaşılmalıdır.” değerlendirmesini yaptı.
“Almanya, İsrail ile silah ticaretine devam ederek bu suçların ortağı haline gelmiştir”
Nikaragua’nın Almanya aleyhine UAD’de İsrail’in Gazze’deki saldırılarına destek sağlayarak “soykırım işlemesini kolaylaştırdığı” gerekçesiyle açtığı davaya değinen Gordon, Almanya’nın uluslararası hukuku ihlal ettiğini söyledi.
Gordon, “Almanya’nın, insanlığa karşı suç işleyen, soykırım yapan ya da 1949 Cenevre Sözleşmesi’ni ağır bir şekilde ihlal eden taraflara silah yardımı yapılmasına izin vermeyen Silah Ticareti Antlaşması’nı imzaladığını unutmamak gerekir.” dedi.
Almanya aleyhindeki davanın usulüne ilişkin “ilk önce soykırım yapıldığına hükmedilmesi gerektiği” yönündeki tartışmalara yanıt veren Gordon, şöyle devam etti:
“İsrail’in soykırım yapıp yapmadığı henüz belirlenmedi çünkü UAD bu konuda bir karar vermedi ama bence aklı başında olan herkes İsrail’in Gazze’de insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlediğini ve bunu neredeyse altı aydır yaptığını biliyordur ve eminim ki Almanlar da bunun farkındadır. Dolayısıyla Almanya, İsrail ile silah ticaretine devam ederek ve İsrail’e silah göndererek bu suçların ortağı haline gelmiştir.”
“UNRWA’ya fonların kesilmesi, Gazze Şeridi’ne yönelik yardımların kısıtlanmasına dahil olmaktır”
Gordon, ayrıca Almanya’nın Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) fon sağlamayı geçici olarak durdurmasının da “soykırıma destek” bağlamında suçlamalar arasında yer aldığını aktararak “UNRWA’ya fonların kesilmesi aslında Gazze Şeridi’ne yönelik yardımların kısıtlanmasına dahil olmaktır. Dolayısıyla Almanya’yı da bu konuda suç ortağı haline getirmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
Almanya’nın İsrail’e tedarik ettiği silahların ve diğer teçhizatın “en azından bir kısmının Gazze’de kullanılıyor olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu” belirten Gordon, “Çünkü İsrail, Gazze’de savaş halinde. Ordusunu ve cephaneliklerini Gazze Şeridi’nde seferber etmiş durumda.” diye konuştu.
Gordon, bu nedenle Almanya’dan satılan silahların Gazze’de kullanıldığının kanıtlanmasının zor olmadığını belirtti.
UAD’nin Almanya’nın, İsrail’e silah sevkiyatını durdurması kararı verebileceğini aktaran Gordon, bu konudaki emsal kararların varlığına işaret etti.
UCM’nin İsrail’e karşı tutumunun arkasında “siyasi nedenler” de olabilir
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Han’ın İsrail’e karşı hızlı ve somut adımlar atmadığına yönelik eleştirileri de değerlendiren Gordon, “Düzgün bir şekilde kanıt toplamak bazen zaman alabilir. Savcının neden bu kadar uzun sürdüğüne dair iddiası da bu. Ancak bana göre tek sebep bu değil, arka planda siyasi nedenler de var.” ifadelerini kullandı.
Gordon, her geçen gün İsrail’in uluslararası arenadaki konumunun değiştiğini ifade ederek “İsrail’in Filistin halkına karşı korkunç suçlar işlediğine dair yaygın bir kabul olduğunu düşünüyorum ve bence bu, önümüzdeki yıllarda UCM’nin tutumunu değiştirecek.” dedi.