LÂİK CUMHURİYETİMİZ BİZLERİN GERÇEK DİNİ ÖZGÜRLÜMÜZDÜR
Atatürkçü düşünce sistemi, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkılmasını temel hedef alan, bu hedefe ulaşmak için akıl ve ilmin yol göstericiliğini kabul eden dinamik bir dünya görüşüdür
Atatürk’e göre “lâiklik” yalnız din ve devlet işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir. Büyük bir devlet adamı ve inkılâpçısı olan Atatürk, insana ve insanın inanışlarına büyük değer vermektedir. Atatürk’e göre “Din bir vicdan meselesidir” dine saygı, inanan kişinin haklarına saygının bir sonucudur.
Atatürk Hilafet’ i kaldırarak Laikliği getirmiştir. Ancak bugün kutsal vatanımızda ezanlar özgürce okunuyorsa, şanlı bayrağımız yine özgürce dalgalanıyorsa ve yine ben dâhil isteyen herkes özgürce devlet tarafından maaşları ödenen din adamlarımız arkasında saf tutup özgürce Allah’ımıza kulluk görevlerimizi yapabiliyorsak bunu Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde yapılan kanlı mücadeleye ve de kurulan lâik Cumhuriyetimize borçluyuz.
Atamız kendisini aşağıdaki sözleri ile ifade etmiştir.
“Ben istese idim derhâl askerî bir diktatörlük kurardım ve memleketi öyle idareye kalkışırdım. Fakat ben istedim ki, milletim için modern bir devlet kurayım.”
Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. 1923
Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 1923
Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. 1925
Atatürk’ün laiklik anlayışı dinsizliği değil, asırlarca toplumun gelişmesinin önünde engel oluşturan dinle ilgisi olmadığı halde din adına fetvalar vererek her türlü yeniliğe direnen din adamları ve ulemanın nüfuzunu kırmayı, devlet işlerinden uzak durmalarını sağlamayı amaçlamıştır. İslâm dininin, cahil otoritelerin elinde politika malzemesi olarak kullanılmasını önlemeyi esas almıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim ve hadislerde olmayan gerçek dışı hükümlerle her türlü icraata müdahale edilmiş, böylece insanlık ve ülke yararına olabilecek pek çok girişim baltalanmıştır. Lâiklikle, ilahi iradeye dayandığını iddia ederek insanları kendi çıkarları doğrultusunda sömürenler yerini millet iradesine bırakmıştır.
Lâiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır ama asıl her vatandaş için vicdan ve din hürriyetinin eşit ve de adaletli sağlanması demektir. Lâik idarede din ile devlet işleri birbirine karışmaz. Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse, hiç bir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhep kabulüne zorlayabilir. Din ve mezhep, hiç bir zaman, siyaset aracı olarak kullanılamaz. Yasalar yapılırken tüm inançlara ve çağın gereklerine cevap verip vermemesi önem kazanır.
Bizler Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk Milleti olarak bağımsız ve lâik olmanın ne kadar büyük imkânlar olduğunu tam bilemedik ve anlayamadık.
Atamızın vefatından sonra Atamıza ve lâik Cumhuriyetimize en çok zarar verenler önceleri hep Atatürkçü ve lâik olduklarını iddia ederek halkımızın dini değerlerine saldıranlar olmuştur. Sözde Atatürkçülük ve lâiklik adına namazı ve başörtüsünü engellemeye yönelik atılan her yanlış adım bazı cahil ve bilgisiz insanlarda zamanla soru işaretleri oluşturdu. Namaz ve başörtüsü engelleri koyanlara zamanla bir tepki olarak bilinçaltında Atamızı ve lâik Cumhuriyetimizi din düşmanı olarak görmeye başladılar. Sonuçta Büyük Ortadoğu Planı ve Şark Meselesi takipçisi dış güçlerin desteğinde FETÖ ve benzeri dini cemaatler ortaya çıkmaya başladılar.
İşte bu yanlışlardan kendilerine kâr sağlayan lâik Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları Atatürk’ün itibarını Türk milletinin gönlünden silmek için büyük çaba harcamaya başladılar. Padişahlığı, halifeliği, şeriatçılığı niçin kaldırıldığını saklayarak Atamızı sözde din düşmanı yaptılar. En son yaşadığımız FETÖ süreci bunun son dalgası oldu.
Sonuçta Atatürk’e ve lâik Cumhuriyetimize en çok zarar verenleri gördük ki; birincisi din maskesi altında lâik Cumhuriyetimize ve Atatürk’e doğrudan küfür ve de hakaret yağdıranlar. İkincisi ise Atatürkçülük ve lâiklik adına başkalarının inanç ve değerlerine doğrudan müdahale eden ve engelleyenler olmuştur.
Bizler millet olarak Atamıza ve lâik Cumhuriyetimize mantıkla, akılla yaklaşmalıyız. Atamız ve lâiklik konusundaki duygusal, biçimsel, basmakalıp yaklaşımları bir yana bırakıp, akılcı, gerçekçi, nesnel ve bilimsel bir yaklaşımı benimsemeliyiz. En doğru yaklaşım budur.
Lâik Türkiye Cumhuriyetimiz bizlerin gerçek dini özgürlüğümüzdür.
Dr. Tuğtigin ŞEN