ANALİZ – Cumhurbaşkanı Erdoğan G-7’ye neden davet edildi?

CeSPI Türkiye Gözlem Merkezi Bilimsel Direktörü Dr. Valeria Giannotta, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın G7’ye davet edilmesini ve zirvede temas edilen noktaları AA Analiz için kaleme aldı.

***

İtalya’nın güneyindeki Apulia bölgesinde bulunan Borgo Egnazia lüks tatil beldesinde 13 Haziran’da başlayan G7 Liderler Zirvesi’ne, Türkiye Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere diğer önemli devlet liderleri de davet edildi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zirveye G7’nin ikinci günündeki genel ve ikili oturumlara katılmak üzere olağanüstü davet edilmesi Türkiye’nin karmaşık küresel meselelerde önemli bir ortak olarak artan rolünü gösteriyor.

G7 ve İtalya Dönem Başkanlığı

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, G7 2024’ün açılışını büyük bir gururla yaparak, İtalya’nın diyalog ve kapsayıcılığı teşvik etme hedefiyle uluslararası bağlamdaki mevcut zorlukları ele alma konusundaki merkezi duruşunun altını çizdi. Zirveye Apulia bölgesinin ev sahipliği yapması rastgele bir seçim değildi. Zira, bu seçimle verilmek istenen mesaj Küresel Güney ile diyaloğun güçlendirilmesi üzerineydi. Meloni bu seçimle ilgili açıklamasında “Apulia bölgesi tarihsel olarak Batı ve Doğu arasında bir köprüdür. Bölge Akdeniz’in merkezinde, dünyanın iki büyük deniz alanı olan Atlantik ve Hint-Pasifik’i birbirine bağlayan orta denizde bir diyalog ülkesidir.” dedi.

Bu bağlamda, tüm aktörlerle etkileşim büyük önem taşıyor. Mevcut krizlere sürdürülebilir çözümler bulmayı amaçlayan işbirliği ruhu, asırlık bir zeytin ağacını tasvir eden İtalyan G7 logosundan da ortaya çıkıyor. Zeytin ağacı İtalyan ve Akdeniz coğrafyasının en yaygın ve tanımlayıcı ağaçlarından biri olmasının yanı sıra barışı da simgeler. Dolayısıyla, Akdeniz havzası çok sayıda liderle anlayışa dayalı gelişen diyalog, arabuluculuk, ihtilafların çözümü ve büyüyen küresel sorunlara yanıt için etkili stratejiler ve platformlar oluşturmak açısından elzemdir.

Güçlü ikili ilişkilerden G7 davetine

Gerçekten de Giorgia Meloni, hükümeti döneminde İtalya’nın merkeziliğini yeniden tesis etme konusunda büyük bir uluslararası gayret gösterdi. Bu sayede başlıca küresel oyuncularla yapıcı ilişkiler kurdu. Roma, “Mattei Planı” olarak da adlandırılan Avrupa Birliği Küresel Geçit Projesi’ni tamamlayıcı nitelikte olan Afrika Planı’nı destekleyerek pragmatik bir şekilde ”Küresel Güney”e odaklanıyor.

Bu yenilenen yaklaşım, Türkiye gibi diğer kilit aktörlerle olan güçlü ilişkilere de dayanıyor. Bilindiği üzere, Ankara ve Roma arasında güçlü bir ilişki var. Türkiye ve İtalya Akdeniz ülkeleri olarak aynı uluslararası kurumların üyesidir. Bu iki ülke aynı fırsatları ve zorlukları da paylaşıyor. Meloni’nin Ocak 2024’te İstanbul’a yaptığı ziyarette de görüldüğü üzere, iki lider arasındaki karşılıklı sempati sayesinde her zaman var olan bağ daha da güçlendi. Özellikle İtalya için çok önemli bir dosya olan göç konusunda önemli bir işbirliğine imza atıldı. Bu dostluk, saygı ve karşılıklı hürmet ruhu içerisinde Giorgia Meloni, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bizzat G7’ye davet ederek Türkiye için tarihi bir ilke imza attı.

Çeşitli dosyalar ve Türkiye’nin kritik rolü

G7, Ukrayna üzerine iki oturumla ve Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’nin katılımıyla açıldı. Ukrayna’ya 2024 yılı sonuna kadar 50 milyar dolar gönderilmesi konusunda bir anlaşmaya varılmasına rağmen sorunun çözümü hala beklemede. G7 üyeleri arasında diplomatik bir arabuluculuğun bypass edilmesi konusunda kesin bir fikir birliği var. G7 ülkelerinin bu anlayışı diplomatik bir arabuluculuk için yatırım yapan Türkiye ile ince bir farka işaret ediyor. Türkiye’nin bu çabası Rusya ve Ukrayna tarafından tanınıyor ve Batı bloğu tarafından da takdir ediliyor.

Ukrayna’nın yanı sıra G7, mevcut ve hızla değişen uluslararası sistemin zorluklarını da tartıştı. Bunlar arasında göç, Afrika ile ortaklık, Orta Doğu’daki savaş, çevre, enerji ve yapay zeka (AI) gibi konular yer alıyor. Aslında tüm konular Türkiye’nin dış politika gündemindeki önceliklerdir. Bu bağlamda Ankara, çok taraflı ve işbirliğine dayalı yaklaşımlar doğrultusunda küresel vizyona sahip bölgesel dengeleyici bir aktör olarak öne çıkıyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki kritik rolünün yanı sıra, Türkiye şu anda İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşında ateşkes ve sürdürülebilir bir çözüm sağlamakla meşgul ve kendisini de garantör devlet olarak öneriyor. Filistin’de işlenen savaş suçlarını ve soykırımı sürekli olarak kınayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’de yaşanan insani felakete dikkati çekmek ve bu konuda farkındalık yaratmak için de yoğun çaba sarf ediyor. Dolayısıyla G7 Zirvesi Gazze krizinin daha fazla vurgulanması için bir başka vesile oldu. Ankara, Suriye, Libya, Dağlık Karabağ gibi savaş bölgelerinde çok taraflı mekanizmalar ve bölümlere ayrılan ittifaklar aracılığıyla önemli ateşkeslerin aracısı oldu. Aynı zamanda Türkiye, uluslararası insani yardımın ana bağışçısı ve deneyimli paydaşı olarak da ortaya çıkıyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin yaklaşık 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmasında oynadığı büyük rol dikkat çekicidir.

Göç konusunda Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ve tüm uluslararası toplum için güvenilir bir ortak olduğunu kanıtladı. Dahası, bölgesel politikaları sayesinde Türkiye, sınır güvenliği ve göç akışlarının kontrolü konusunda bazı önemli anlaşmalara da taraf oldu. Göç konusu İtalya’nın G7 gündeminin en üst sıralarında yer alıyor. Dolayısıyla, Afrika’ya yönelik yenilenen ilgi, güvenlik ve istikrar sağlayıcı olarak tarihsel ve meşru bir pay sahibi olan Türkiye ile işbirliğine dayalı yaklaşımlara dayanıyor.

Dolayısıyla göç, güvenlik, enerji gibi kritik konuların görüşülmesinin ardından ”Küresel Güney” ile G7 ülkeleri arasında yapıcı bir muhataplık ortaya çıkıyor. Ayrıca, G7’nin lojistik ve çevre konularına odaklanması, Kovid-19 salgını sırasında Türkiye’nin tedarik ve küresel değer zincirinin yeniden şekillendirilmesi konusundaki katkısını da hatırlatıyor. Bunun yanı sıra, çevreye adanmışlık, doğal afetlere müdahale etmeye hazır olma, enerji farklılaştırma politikaları ve dijital ve teknoloji inovasyonu da Ankara’yı G7’deki kilit muhatap konumuna yükseltiyor.

Tüm bu konularda ve öncelikli alanlarda diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlü ortaklıklar kurulması bir zorunluluk haline geliyor. Bu da kaçınılmaz olarak Türkiye’nin halihazırda deneyimlediği gibi farkındalık, diyalog, arabuluculuk, güven artırma, gerilimi azaltma ve ”kazan-kazan” yaklaşımlarından geçiyor. Bununla birlikte, istikrar ve refahı garanti altına almayı amaçlayan stratejik önceliklerin sentezinden, İsrail’in ve Gazze’deki katliamlarının acilen durdurulması gerektiğinin yinelenmesi ve Erdoğan’ın diplomatik olarak ”7 büyükler” de dahil olmak üzere her masada desteklemeye devam ettiği ”Dünya beşten büyüktür” sloganı altında yeni bir uluslararası mimari için uyandırma çağrısı çıkıyor.

[Dr. Valeria Giannotta, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında uzman bir İtalyan akademisyendir. CeSPI tarafından Türkiye’de kurulan Gözlemevi’nin bilimsel direktörüdür.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir