Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhan Afacan, BMGK’de alınan son ateşkes kararıyla ABD’nin ne amaçladığını ve İsrail’in buna nasıl karşılık verebileceğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Geride kalan 8 ay boyunca, bir yandan İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki katliamları durmaksızın devam ederken diğer yandan da bu vahşeti sonlandırmaya dönük çeşitli diplomatik adımlar atıldı. İsrail saldırılarının görece erken bir aşamasında, Katar’ın çabalarıyla 24 Kasım 2023 Cuma günü saat 08.00’de ilk etapta 4 gün için yürürlüğe giren insani ara, 2 günlük bir uzatmanın ardından 1 Aralık 2023’te sona erdi. Söz konusu tarih itibarıyla 6 binden fazla masum sivili katleden İsrail, anlaşmanın ilan edilmesinin ardından yaptığı çıkışla, aranın kalıcı bir ateşkese dönüşme umutlarını yekten yıkarak “Çatışmalar daha şiddetli olacak ve tüm Gazze Şeridi’nde gerçekleşecek. İşimiz bitene kadar durmayacağız” açıklamasını yaptı. O günden bugüne kadar yaşanan soykırım suçu tüm dünyanın gözü önünde işlenirken uluslararası toplum İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve onun radikal savaş kabinesini frenleyecek kararlı bir adım atmayı başaramadı.
7 Ekim’den bu yana ilk defa diplomasinin Gazze’deki katliamı durdurabileceği bir noktada bulunuyoruz. Bu şansın kaçırılması, İsrail’in Gazze’deki sivil katliamlarını daha da şiddetlendireceği gibi bölgedeki gerilimi de iyice tırmandıracaktır
Diplomasi Gazze’deki katliamı durdurabilecek mi?
10 Haziran Pazartesi günü Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) tasarısı, Rusya’nın çekimser kaldığı oylamada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) kabul edilince umutlar yeniden yeşerdi. ABD daha önce ateşkes tasarısını birçok kez veto etti. ABD ilk olarak, İsrail saldırılarının başlamasının üzerinden 2 hafta geçmeden 18 Ekim’de Brezilya’nın getirdiği tasarıyı, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in BM Şartı’nın 99. Maddesi’nden kaynaklı yetkisini kullanarak yaptığı çağrıya istinaden Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) 8 Aralık’ta Konseye getirdiği tasarıyı ve nihayet 20 Şubat 2024’te Cezayir’in getirdiği tasarıyı, İsrail’in “nefsi müdafaasından” bahsetmediği, “gerçeklikten kopuk” olduğu ve “kalıcı barış getirmeyeceği” iddiasıyla veto etti. ABD Başkanı Joe Biden ve yönetimi, bu tutumumun İsrail’i daha fazla suç işlemeye teşvik edeceği yönündeki eleştirilere ise kulak tıkadı. ABD benzer bir tutumu, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han’ın 20 Mayıs’ta Hamas ve İsrail cenahlarından aralarında Netanyahu’nun da bulunduğu bazı isimler hakkında yakalama kararı verilmesi başvurusunda bulunduğunu açıkladığında ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) 4 gün sonra 24 Mayıs’ta İsrail’e Refah’taki bütün saldırılarını durdurma çağrısı yaptığında da sergiledi.
ABD’nin bu tavrıyla daha da pervasızlaşan Tel Aviv yönetimi, her defasında söz konusu kararları tanımadığını söyledi ve Kerim Han örneğinde olduğu gibi süreçte etkin bazı isim ve devletleri tehdit etmekten geri durmadı. Peki sonrasında ABD 10 Haziran’da mevzubahis tasarıyı Konseyin gündemine neden getirdi ve İsrail saldırılarının başladığı 7 Ekim’den bu yana Gazze’deki katliamı durdurma yönündeki en net adımı neden şimdi attı? Bu adım, İsrail saldırılarının 171’inci gününe tekabül eden 25 Mart’ta ABD’nin çekimser kalmasıyla BMGK’de kabul edilen ve ramazan ayı boyunca Gazze’de acil ateşkes ilan edilmesi ve Gazze’ye insani erişim sağlanması çağrısında bulunan karardan çok daha net bir içeriğe sahiptir. ABD’nin bu hamlesi, Joe Biden’ın 31 Mayıs Cuma akşamı yaptığı ve İsrail’in önerisi olduğunun altını çizdiği 3 aşamalı ateşkes planını daha bağlayıcı hale getirdi. Plan kısaca kalıcı ateşkesi, İsrail’in Gazze’nin tamamından çekilmesini, rehinelerin ve tutukluların karşılıklı salıverilmesini, yerlerinden edilen Filistinlilerin Gazze’ye geri dönüşünü, insani yardımların kesintisiz ve yeterli düzeyde ulaştırılmasını ve Gazze’nin yeniden imarını içeriyordu. Aslında bu hamlesiyle Washington, Netanyahu’yu söz dinlemesi için tazyik etti. Uluslararası hukuku çiğneme ve BMGK’nin daha önceki birçok kararına kulak asmama gibi kötü bir şöhrete sahip olan İsrail’in bu defa elinin zayıf olduğu ortada. Öyleyse Netanyahu hükümeti, bu karar karşısında nasıl bir tavır alacak?
Netanyahu’nun gardı düştü mü?
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, söz konusu karardan saatler sonra pazartesi akşamı yaptığı açıklamada, Kudüs’te görüştüğü Netanyahu’nun karara uyacağını teyit ettiğini aktardı. Ancak aynı saatlerde açıklama yapan İsrail’in BM Temsilcisi Reut Shapir Ben-Naftaly, ülkesinin Hamas ile “anlamsız” pazarlıklara girmeyeceğini ve saldırıların süreceğini belirtirken Tel Aviv’den de benzer savaş çığırtkanlıkları duyuldu. Dahası aynı günün akşamı, İsrailli bir televizyon kanalının İsrail’in ateşkesi kabul ettiğini iddia etmesi üzerine Netanyahu’nun ofisi bu iddiayı reddetti ve Hamas “tasfiye edilene dek savaş sürecek” şeklinde bir açıklama yaptı. Nitekim İsrail, şimdiye dek aralarında çok sayıda çocuk, kadın ve yaşlının bulunduğu 37 binden fazla sivili katlettiği Gazze’deki cinayetlerine 11 Haziran’da da devam etti. Aynı günün akşamı Hamas ve İslami Cihad, yayımladıkları ortak bildiride “anlaşmaya varmak için pozitif şekilde hareket” etmeye hazır olduklarını belirttiler. Mısırlı ve Katarlı ara bulucular da Hamas’ın bazı “kayıtlar” düşerek söz konusu ateşkes planına yanıt verdiğini ve yanıt üzerinde çalıştıklarını açıkladı.
ABD’nin ilk günden itibaren İsrail saldırılarına verdiği destek ortada olsa da Biden’ın Netanyahu’dan hazzetmediği bilinen bir şey. Netanyahu’nun ABD’de seçimlerin yaklaştığı bir ortamda Biden’ın omzunda ağır bir yüke dönüştüğü de aşikar. Dolayısıyla Biden, tarafların ateşkesi kabul etmesini kendi siyasi hesapları açısından daha elverişli buluyor ve mevcut konjonktürün bu sonuca ulaşmak için uygun olduğunu düşünüyor. Gerçekten de ABD’nin BMGK’deki hamlesi, Netanyahu’nun gardının 3 temel nedenle düştüğü bir ortamda geldi. Öncelikle Netanyahu’nun “bütüncül bir zafer” arayışının sonuç vermediği ve vermeyeceği ortada. Artık hangi noktada biterse bitsin, İsrail’in bu saldırıları Gazze için korkunç bir insani felaketle, İsrail için ise askeri bir fiyaskoyla sonuçlanacak.
9 Haziran’da Netanyahu’nun savaş kabinesinin önemli bir parçası olan Ulusal Birlik Partisi lideri Benny Gantz’ın “Maalesef Netanyahu, bizi gerçek zafere doğru ilerlemekten alıkoyuyor” diyerek istifa etmesi de dikkate alınması gereken ikinci husus. Gantz’ın sonbaharda seçim yapılması yönündeki çağrısı henüz karşılık bulmasa da istifası Netanyahu’ya ağır bir darbe oldu. Ayrıca daha önce yapılan davete istinaden Netanyahu’nun 24 Temmuz’da ABD Kongresinde konuşma yapacağına ilişkin 7 Haziran’da yapılan açıklama hem Biden’ı hem de genel olarak demokratları zora soktu. Biden açısından ideal çözüm, Netanyahu’nun o tarih gelmeden önce istifa etmesi ve eğer bu gerçekleşmezse en azından ateşkesi kabul etmesi olacaktır. Koşullar Biden’ın Netanyahu’yu Gazze’deki saldırganlığına son vermeye zorlayabileceğini gösteriyor. Dolayısıyla 7 Ekim’den bu yana ilk defa diplomasinin Gazze’deki katliamı durdurabileceği bir noktada bulunuyoruz. Bu şansın kaçırılması, İsrail’in Gazze’deki sivil katliamlarını daha da şiddetlendireceği gibi bölgedeki gerilimi de iyice tırmandıracaktır.
[Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Leiden Üniversitesi İran Çalışmaları bölümünde tamamlayan Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsünde Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.