BAŞIBOŞ SOKAK HAYVANLARINI NE YAPALIM
Doç. Dr. Özcan ERDOĞAN
Başıboş sokak hayvanları ile ilgili tartışmalar hala devam ediyor. Neredeyse uzun zamandan beri ilk defa toplumumuzun değişik kesimleri başıboş sokak hayvanlarının yol açtığı can ve mal güvenliği sorununun yanında onların sokaklarımızdan uyutulmak yada itlaf edilmek üzere toplanmasına yönelik seslerini yükselttiler, görüşlerini ortaya koyarak insani olmayan tedbirlere başvurulmaması konusundaki hassasiyetlerini ortaya koydular. Gerçekte Türk toplumunun en önemli hasletlerinden birisi merhamet duygusudur. Öyle ki, geleneklerinde hayvan sevgisi olan, tarihinde hayvanların korunması için vakıflar kurmuş olan ülkemizde ise hâlâ hayvanların öldürülmesini, kötü muameleye maruz kalmasını konuşmamız bizim için önemli bir mahzurdur. Zira geçmişimize baktığımızda, daha Avrupa’da hayvan haklarının esamesinin okunmadığı dönemlerde, Osmanlı toplumunda, hayvanları haksız yere öldürmek şöyle dursun, onlara sövmenin, kaba davranmanın ve onları dövmenin bile yasaklandığını; bununla ilgili çok ciddî kanunnameler çıkarıldığını görürüz. Geçmişte, atalarımız, gerek Selçuklu ve gerekse Osmanlı döneminde, hayvanlara büyük bir şefkat ve sevgi göstermişler, hayvanlar yararına birçok vakıflar kurdurmuşlardır; yaşlı hayvanların ömürlerini tamamlayabilmeleri için büyük otlaklar vakfetmişler, göçmen kuşların göçlerini kolaylaştırmak için vakıflar kurmuşlar; cami, medrese ve konakların cephelerine, sanat eseri niteliğinde, kuş evleri eklemişlerdir.
Ancak ne yazık ki, ortada bir gerçek de vardır. Sokak hayvanlarının yaptığı saldırılar her geçen gün daha fazla insana zarar vermekte ve can güvenliklerini tehlikeye atmaktadır. Özellikle sabahın erken saatlerinde okula gidip gelen çocuklar sık sık saldırıya uğramaktadır. Bu durum, sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de söz konusudur. Ölüm ve yaralanma ile neticelenen saldırı vakalarında artış yaşanmaktadır. Meskûn mahallerde artan sahipsiz hayvan yoğunluğu, insan sağlığı ve güvenliği açısından tahammül edilemez bir boyuta ulaşmıştır. Parklar artık çocuklar için güvenli alanlar olmaktan çıkmış, sahipsiz hayvanların toplanma yeri haline gelmiştir. Gece saatlerinde yürüyüş yapan, hava aydınlanmadan işe giden, sabah namazı için camilere ulaşmaya çalışan vatandaşlar tedirgin olmakta, kendilerini korumakta zorlanmaktadır.
Bununla beraber, yaşadığımız dünyada, bütün canlıların hayatlarını koruma ve devam ettirme yönünden birbirleriyle yakın ilişkileri vardır. Doğada yaşayan her canlı varlık, doğal düzenin bir parçası ve koruyucusudur. Yok edilen her hayvan ve bitki türünde doğamız, telafisi mümkün olmayan kayıplarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunların çözümünde, yaşama saygı duyma felsefesi yatmaktadır. Toplumsal uzlaşmadan ahlâka, insan haklarından diğer canlıların haklarına kadar uzanan her türlü sorunun yaşama saygı duyulmadan çözümlenmesi mümkün değildir. Bu nedenle, tüm canlıları bir bütün olarak ele almak ve değerlendirmek gerekir. İnsan, ekolojik bir varlıktır ve tüm canlılarla sürekli bir etkileşim içindedir. Bu etkileşimin doğru yapılması, dünya dengelerinin korunması ve sürdürülebilir hale gelmesinde fevkalade önemlidir. Bu etkileşim doğru kurulmadığı içindir ki, dünya dengeleri önemli sıkıntılara gebedir. Bu nedenle, dünya dengelerini korumak, tüm canlılarla, bitki ve hayvanlarla, yani, doğadaki sistemi bilerek, bu dengeyi bozmadan, onlarla beraber hareket etme gereği vardır; bu, doğaya hükmetmek değil, doğanın dengeleriyle ve sistemiyle beraber yürümenin amacıdır.
Burada sorulması gereken soru, çeşitli nedenlerle gidip gördüğümüz Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere, Belçika ve Hollanda gibi modern Batılı ülkelerde hayvan sevgisinin üst düzeyde olduğu, hemen hemen her ailenin evinde bir hayvan beslediğini görmekle beraber, neden sokaklarında, ana caddelerinde tek bir başıboş sokak hayvanına rastlanmadığıdır. Gerçekten de bugün Batı Ülkelerinin hangisine giderseniz gidin, biz de olduğu sokaklarında, ana caddelerinde tek bir sahipsiz-başıboş hayvan göremezsiniz. Acaba bugün ülkemizde sokaklarımızı, ana caddelerimizi neredeyse yürünemez hale getiren başıboş ve saldırgan sokak hayvanları sorunu bu ülkelerde nasıl başedilmiş, sorunun çözümü için bu amaçla hangi tedbirler alınarak, uygulamaya konulmuştur.
TBMM’nce daha önce hazırlanan “Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet Ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi için Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”nda da açıkça belirtildiği gibi, Hollanda’da hayvanlara karşı eziyet, işkence, öldürme, cinsel saldırı gibi fiiller Hollanda Ceza Kanununa göre suç olarak düzenlenmiştir. Fransız Hukukunda hayvan eşya olarak görülmekte ve mülkiyet konusu oluşturmakla birlikte “canlı ve yaşayan bir eşya” olarak kabul edilmektedir. Kırsal alanlarda sokak hayvanlarının sayılarında kontrolsüz bir şekilde artış görülen Fransa’da, tanımlama ve kayıt altına alma işlemlerinin gerçekleştirilmesi bir zorunluluk olmasına rağmen, uygulamada ciddi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Kaybolan veya terk edilen sokak hayvanları sadece geçici bir süre için barınaklarda tutulmaktadır. Bu süre zarfında sahibi bulunamayan ya da yeniden sahiplendirilemeyen hayvanlara, veteriner hekimler gözetiminde ötenazi uygulanabilmektedir. Bu durum, hayvanların sağlıklı ve genç olup olmadığına bakılmaksızın itlaf edilmesi sonucunu doğurması nedeniyle hayvanseverler tarafından sıkça eleştirilmektedir. İspanya’da sahipsiz hayvanlar ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Sahipsiz hayvan kontrolüne ilişkin kapsamlı kanuni düzenlemeler bulunmasına karşın mevzuatın uygulanması noktasında önemli aksaklıklar görülmektedir. Ülkede, sahipsiz hayvanların kayıt altına alınması ve tanımlanması zorunlu olmasına rağmen ulusal düzeyde bu şartların tam olarak karşılanmadığına ve yetkili kurumların denetimlerini etkin olarak gerçekleştirmediklerine rastlanmaktadır. Kısırlaştırma programlarının uygulanması ise yetkili kurumların maddi ve altyapısal yetersizlikleri nedeniyle henüz yeterli seviyeye ulaşmamıştır. Almanya’da sahipsiz hayvanların kontrolü ile ilgili etkili bir kanuni zemin bulunmaktadır. Mevzuatın uygulanmasından yerel yönetimler sorumlu tutulmuştur. Sahipsiz hayvanlara yönelik zorunlu kayıt sistemi uygulanmakta olup köpeklerin kalıcı olarak tanımlanmasında mikroçip veya dövme yaygın olarak uygulanmaktadır. Almanya sahipsiz hayvanlar konusunda eğitime ciddi önem vermekte, hayvan popülasyonunu kontrol altına almak adına yerel düzeyde eğitim programları düzenlenmektedir. Belçika’da da hayvanlar Fransa’da olduğu gibi eşya sayılmakta mikroçip ve dövmeler yardımıyla zorunlu kayıt sistemi uygulanmaktadır. Almanya’da olduğu gibi Belçika’da da yerel düzeyde eğitim faaliyetleri yürütülmekte, halkta hayvan bilinci oluşturma faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Sahipsiz hayvanların kontrol altında tutulması için bakımevlerine yerleştirilemeyen hayvanlara ötenazi işlemi uygulanmaktadır. İsviçre’de, hayvanın eşya olarak nitelendirilmemesi gerektiği anlayışında hareketle, Hayvanların Korunmasına Dair Federal Kanun gereğince, hayvanlara karşı işlenen – Kötü muamele, ihmal, gereksiz yere aşırı yormak, – Herhangi bir şekilde onun onurunu zedelemek, – Zalimce veya kötüniyetle öldürmek, – Dövüş organize etmek, kötü muamele görmelerine veya ölmelerine yol açacak şekilde yarışlara sokmak, – Öngörülen amaç başka türlü de gerçekleşebilecek iken, deneyler sırasında bir hayvanın acı çekmesine veya zarar görmesine veya kaygılı bir hale sokulmasına neden olmak – Evde beslenen bir hayvanı terk etmek, – Muhafaza ettiği bir hayvandan kurtulmak için onu atma niyetiyle sömürmek fiilleri suç olarak düzenlenmiş ve 3 yıldan az olmamak üzere hapis veya adli para cezasıyla müeyyide altına alınmıştır. İngiltere’de sokak hayvanlarının toplanması ve sorumluluğu yerel yönetimlerdedir. Toplanan hayvanlar yedi gün boyunca yerel otoriteler tarafından barınaklarda tutulmakta olup, bu süre sonunda sahiplendirilemeyen hayvanlar hayvan refahı kuruluşlarına gönderilmekte ya da bu hayvanlara ötenazi uygulanmaktadır. Sokak hayvanlarının sayısını kontrol etmek için kısırlaştırma yöntemine başvurulmaktadır. Bunun yanında sahiplendirilen hayvanlar mikroçip, tasma veya etiket ile kayıt altına alınmaktadır.
Gerçekte, halen yürürlükte bulunan mevzuatımıza rağmen acaba bu konuda görev yetki ve sorumlulukları bulunan ister merkezi idare, isterse yerel yönetimler olsun ilgili kamu kurum ve kuruluşları, bugün toplumun topyekün çözülmesini arzu ettiği sahipsiz-başıboş sokak hayvanları sorununun çözümünde görev, yetkili ve sorumluluklarının farkındalar mı? Uygulamada ne durumdalar bunun da tartışılması gerekmez mi? Bu kapsamda; acaba ülkemizde başıboş hayvan sayısı ne kadardır?, Kayıtlı hayvan sayısı nedir? Kısırlaştırma ve kısırlaştırma merkezleri uygulaması yeterli olabilir mi?, Hayvan Bakımevleri neden yeterli değil?, Yürürlükteki mevzuatımıza rağmen neden hayvanların toplanma ve bakımları için hayvan bakımevleri belediyeler tarafından yapılmamakta?, Kırsal kesimde İl Özel İdareleri acaba görevlerini yapabiliyorlar mı?, Sorun sadece yeterli ödeneklere sahip olamama mı? Bütün bu soruların da samimi olarak, ortaya konulması gereklidir.
Hiç şüphesiz, bu konuda değinilmesi gereken bir diğer konu, sokak hayvanları sorununun tek boyutlu değil, çok boyutlu ele alınması; sorunun hem insan hem de hayvan boyutunun incelenmesi gerektiği hususudur. Sokakta bulunan hayvanlar açlık, susuzluk, hastalık, insanlar tarafından kötü muamele, diğer hayvanlar tarafından saldırıya uğrama gibi çeşitli riskler altında yaşarken; diğer taraftan sokak hayvanlarının insanlara saldırması, kuduz, gibi zoonotik hastalıkların bulaşması, hayvanların neden olduğu trafik kazaları gibi durumlar da söz konusudur. Bu bağlamda hayvanlara yönelik şiddetin ve kötü muamelenin görmezden gelinmemesi gerektiği gibi, insanların uğradığı saldırılar ve zararlar da görmezden gelinmemelidir. Bu nedenle soruna yönelik çözümler ortaya konurken hem insan hem de hayvan boyutu birlikte değerlendirilmeli, her iki varlık için de en yüksek faydanın sağlanacağı çözümler getirilmelidir.