İNŞA VE TAMİR ZOR, TAHRİP İSE KOLAYDIR

 

İNŞA VE TAMİR ZOR, TAHRİP İSE KOLAYDIR

Prof. Dr. Sayın DALKIRAN

Hayatın her bir safhasında gördüğümüz, müşahede ettiğimiz ve yaşadığımız bir gerçektir inşa ve tamirin zor olup, tahribin kolay olduğu. Hayatımıza iyi bir yön vermek, olayları, düşünceleri, inançları değerlendirirken bu gerçeği göz ardı etmemek icap eder. İnsan ancak bu şekilde mutlu olabilir ya da gereğinden fazla üzülerek hayatını mahvetmekten kurtulur.

Klasik bir örnektir ancak bu gerçeği ortaya koymakta son derece önemlidir. Yirmi adam yirmi günde bir evi yapar, bir adam bir günde bir evi yıkar. Evi yapmak bir eser ortaya koymak için birçok sebebi bir araya getirmek icap ederken, evi yıkmak ve yakmak için bir bomba, bir dinamit, bir kibrit yeterlidir.

Yıllar değil onlarca hatta yerine göre yüzlerce yılın mahsulü olan ormanların bir kibrit, bir izmarit ya da benzeri küçük bir ateş ile yakılması da bu konunun en çarpıcı örneğidir. Orman yangınları pek çok ülkenin önde gelen meselelerinden biridir. Ormanı yetiştirmek ne kadar zor ise onu korumak da bir hayli müşkilatlıdır. Onun için yüzlerce, binlerce koruma memuru, birçok araziye uygun taşıt, yangın söndürme cihazları, itfaiye araçları, helikopterler gerekmektedir. Bütün bunlar için devletler, bütçelerinden yüksek paylar ayırmak durumunda kalmaktadırlar. Yapılan bunca iş gücü, yüksek yatırımlar ise bir anda kasdi ya da hataen yapılan yanlışlar sonrasında heba olabilmektedir.

Trafikte pek çok insanın kurallara uyarak seyretmesine rağmen bir sarhoşun şerit ihlali, yön değiştirmesi, ani ve kural dışı eylemleri trafiği altüst etmekte ve can ve mal kaybına sebebiyet vermektedir. Aklı başında olan insanın azami ölçüde kaide ve kurallara uyması gerekir ki, hayat da trafik de istenilen seyirde devam etsin. Fakat kaza yapmamak için bir kısım kişilerin kurallara uyması da bazen yeterli değildir. Evet kurallara uymak yerinde bir davranıştır ama kurallara uymak kazaya karışmamak için yeterli değildir. İslam mezheplerinden biri olan ve ehl-i bida olarak kabul edilen Cebriyye’nin dediği gibi kaza olacaksa tedbirin bir anlamı yoktur da denilemez. İnsanın üzerine düşen tedbirli olması, gereğini yapmasıdır. Bu konu kader konusunu yakinen ilgilendirdiği için bunu bir başka yazımıza havale edelim. Şu kadarını konumuz dolayısıyla ilave edelim ki, çok uzun yıllar karayolları için uzun uğraşlar sonrasında hazırlanan ve havacılıkta “havacılık kuralları kanla yazılmıştır” denildiği gibi yazılı hale getirilen kuralların bir anda ihlali sonrasında pek çok kişinin hayatı kaybolmaktadır.

Bir çiftçi toprağı sürer, tohumunu atar, üstünü sürgüler, gerektiğinde gübresini ve ilacını verir, çevreden gelebilecek olan tehlikelere karşı ekinini korumaya çalışır. Bu uğraşla birlikte yaptığı masraflar bir serserinin bir izmarit veya ateş atması sonrasında, biçilmek üzere olan ürünler yanar. İşte yapmanın zor, tahribin kolay oluşuyla ilgili güzel bir örnek. Orman yangını, tarlalardaki ekinin yakılması veya ekinin alınması sonrasında tarladaki anızların yakılması konusu da gerçekten bir takım felaketleri doğurmaktadır. Özellikle ormanda ve tarlada yaşamakta olan ve ekolojik denge unsuru olan bir çok börtü böcek, kuş ve sair canlıların yanmasına neden olunmaktadır. Sonuçta hem ekolojik denge bozulmakta ham de canlılar açıkça katledilmektedir. Tabii ki bu durum yasal olarak suç iken, dinen de haramdır. Özellikle dinen hiç bir hayat sahibi canlı canlı yakılamaz. Bir sahabe şu hadisi nakleder: “Bir seferde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in maiyyetinde bulunuyorduk. Hz. Peygamber abdest bozmak için yanımızdan uzaklaştı. Bu sırada biz iki yavrusu olan küçük bir kaya kuşu gördük, yavruları aldık. Kuşcağız yavrularını kurtarmak için çırpınmaya başladı. Tam bu sırada Nebî sallallahu aleyhi ve sellem geldi ve:

– “Bu kuşu yavrularını almak suretiyle kim tedirgin etti? Verin ona yavrularını!” buyurdu.

Bir kere de yaktığımız karınca yuvasını gördü ve:

– “Karıncaları kim yaktı?” diye sordu.

– Biz, dedik.

– “Gerçek şu ki, ateşle azâb etmek, ateşin yaratıcısından başka hiç kimse için uygun ve meşrû değildir” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd 112, Âdâb 164)

Görüldüğü gibi ateşle yakmak sadece ve sadece ateşin yaratıcısı olan Allah’a ait bir fiildir ve O’nun dışında hiçbir kimse için bu fiil caiz değildir.

Aslında yapmanın zor, yıkmanın kolay olduğunu hep maddi konularla örneklendirdik. Halbuki insan sadece maddeden ibaret değildir. Ondaki kalp, ruh, nefis ve diğer duygular için de bu konu geçerlidir. Bir kişiyi iyiliğe, güzelliğe, hayra, hasenata, temizliğe, nezakete, nezafete ve diğer güzel ahlaki değerlere kavuşturmak, onları yaşantısına aksettirmek için üstün bir gayret lazımdır. Lakin onu nefsin esiri haline getirmek, haram helal dinlemez bir hale sürüklemek, sorumsuz bir yapıya kavuşturmak kolaydır. Zira nefse hitap eden pek çok sebepler vardır. İman etmek ve imanın gereklerini yerine getirmek üstün bir gayret ister. Mesela inandığı dinin kitabı olan Kur’ân’da ve inandığı Peygamber’in hadislerinde günde beş vakit namaz emredilmektedir. Namaz kılabilmek için ilk olarak nefis ve şeytanın tasallutundan kurtulmak, iyi bir niyet etmek, abdest almak, istirahatini terk etmek, bir takım hareketleri yerine getirmek, dua, zikir ve ayetleri okumak gibi iş, oluş ve eylemlerde bulunmak gerekir ve bunları yerine getirmek de sağlam bir irade gerektirir. Ancak namaz kılmamak için herhangi bir fiil ve oluşa gerek yoktur. Biri sabah erken vakitte, henüz güneş doğmadan önce namaz için uykusunu terk edip kalkacak, yerine göre zor şartlar altında abdestini alacak ve namaz kılacak. Ya böylesi bir emri problem edinmeyen bir kimse için ise herhangi bir zorluk var mıdır? Görünüş itibariyle uykusunu bozmadığı, abdest namaz için bir çaba göstermediği için işi kolay gibi gözükür. Gerçekte ise, namazda hem ruhun, hem de kalbin büyük bir rahatı vardır ve cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Yaratıcısının emrini yerine getirmenin ne kadar da büyük bir huzuru vardır.

Sonuç şu ki, bir şeyi yapmak zor, ancak tahrip etmek kolaydır. Eşref-i mahlukat olan insana yakışan ise zor da olsa yapıcı olmak, bir şeyler üretmek ve tahripten şiddetle kaçınmaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir