MUSİBETLER KARŞISINDA SABIR VE ŞÜKÜR
Prof. Dr. Sayın DALKIRAN
Diyanet İslam Ansiklopedisinde sabrın tanımı yapılırken sözlük anlamı olarak “engellemek, hapsetmek; güçlü ve dirençli olmak” olduğu ifade edilirken, ahlâki terim olarak da “üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç gösterme; olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet” gibi mânalara geldiği ifade edilir.
Şükür ise sözlükte “yapılan iyiliği bilmek ve onu yaymak, iyilik edeni iyiliğiyle övmek; minnettarlık” anlamında kullanılır. Terim olarak ise şükür, “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etme, nimete söz ve fiille mukabelede bulunma, Allah’a itaat edip günah işlemekten uzak durmak suretiyle nimetin gereğini yapma” şeklinde tanımlanmıştır Türkçe’de Allah’a karşı minnettarlık için şükür, insanlara karşı minnettarlık için teşekkür kelimeleri kullanılır. Şükrün karşıtı küfürdür.
Biz musibetler karşısında sabır ve şükür derken aralarında büyük bir irtibat olduğundan dolayı böylesi bir kullanımda bulunduk. Zira bela, musibet ve benzeri olumsuz gibi görünen olaylar karşısında sabır gösterilirken, o sabrın kazandırdığı bir takım kazanımlardan dolayı da şükretmek icap eder. Öncelikle hangi konularda sabretmek ve peşinde de şükretmek icap eder.
Bir mümin şu üç konuda sabırla mükelleftir:
Birisi, taat üstünde sabırdır.
Birisi, mâsiyetten sabırdır.
Diğeri, musibete karşı sabırdır.
Genellikle sabır sadece başa gelen hastalık, bela, kaza, musibet, deprem, yangın ve sel gibi tabii afetler sonrasında olduğunu zannolunur. Halbuki hayatın her bir safhası için sabırdan söz edilebilir. Onların ilki Yüce Yaratıcı’ya itaat konusunda olan sabırdır. Nefis, kötü his ve hevesler asla Yaratıcı’ya itaata yanaşmaz. Onların bu durumuna karşı sabır kuvvetini devreye sokarak, itaata devam gerekir.
İkinci tür sabır ise masiyet karşısında yani günahlı şeylerle olan imtihanı ve onlar karşısında gösterdiği dirençtir. İnsanın sınanması için getirildiği bu dünya imtihan salonunda Allah’ın yasakladığı bir takım haramlar mevcuttur. Müslüman bu haramlardan kaçma noktasında gösterdiği direnç sabırdır. İnsanın nefsi bir kısım haramları arzu edebilir ve mümin arzulamasına rağmen nefsin kötü istek ve arzularını terk ederek sabır gösterir.
Sabrın üçüncü kısmı ise musibete karşı olan sabırdır. Hayatın her bir safhasında sabrı gerektirebilecek bir olayla karşılaşılabilir. Sabır kurtuluşun anahtarı olması hasebiyle, sabreden ve hayatta karşılaşılan zorluklar karşısında dik durabilenler kazançlı çıkar. İşçi, çiftçi, öğrenci, öğretmen, esnaf, tüccar, işveren velhasıl her bir alanda çalışan insanlar sabrederek belirli bir başarıyı elde ederler. Mümin de bilir ki “Allah sabredenlerle beraberdir”, “Allah sabredenleri sever.” Bu ayetlerin sırrına masadak olmak için mümin kendisine hedefler koyar, bunun için çalışır, karşılaştığı zorluklara da sabreder.
Bu sabır türü özellikle musibetin ilk anında olanıdır ve makbul olan da budur. Konuyla alakalı şöyle bir olaydan söz edilir: Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, (çocuğunun) mezarı başında (bağıra-çağıra) ağlayan bir kadının yanından geçti.
Ona:
– “Allah’dan kork ve sabret!” buyurdu.
Kadın:
– Çek git başımdan; zira benim başıma gelen felâket, senin başına gelmemiştir, dedi. Kadın Hz. Peygamber’i tanıyamamıştı. Kendisine, onun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kapısına koştu, orada kapıcılar yoktu. (Özür beyan etmek üzere Hz. Peygamber’e):
– Sizi tanıyamadım, dedi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “Sabır dediğin, felâketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz 32, 43; Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz l4-l5.)
Bu sabır türü ile ilgili Hz. Eyyub (a.s.)’ın ağır hastalığı karşısında gösterdiği sabır ile Hz. Yusuf (a.s.)’ın kardeşlerinin kendisini kuyuya atmaları, iftira ile hapse atılması, uzun yıllar hapiste kalması karşısında gösterdiği sabır örnek olarak verilebilir.
Sabır acı bir ilaç gibidir. Önce acı verir, kişiye maddeten ve manen başlangıçta zor gelebilir. Ancak sonuçta elde edilen meyve çok güzeldir ve yararlıdır. Özellikle sabrın peşinden gelen şükür de insanın kısa, fani, bekasız ve meyvesiz hayatını, uzun, baki, daimi ve meyveli yapar. Bu da ayrıca şükür gerektirir. Yazımıza güzel bir hadis ile son verelim:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64)
Sabır ve şükür dolu bir hayat dileklerimle…