Türk Devletler Topluluğunda Su Yönetim Çalışmaları

Türk Devletler Topluluğunda Su Yönetim Çalışmaları

Doç. Dr. Özcan ERDOĞAN

Bilindiği üzere Türkiye hem Rusya hem de Ukrayna ile başta tarım ve turizm olmak üzere gıda, inşaat, teknoloji, sanayi ve ağır sanayi gibi birçok sektörde karşılıklı ticaret hacmine sahip durumdadır. Türkiye özellikle tarım alanında iki komşu ülke Rusya ve Ukrayna ile geniş bir ticaret hacmine sahiptir. Türkiye, tahıl, yağlı tohumlar ve yem ham maddeleri açığının büyük bir kısmını Ukrayna’dan karşılamaktadır. Türkiye’nin Ukrayna’ya tarım ve gıda ihracatı 400 milyon dolar seviyelerindedir. Rusya’dan buğday, arpa ve ayçiçeği yağı ithalatında Türkiye lider konumdadır. Türkiye’nin yaş sebze ve meyve ihracatında en büyük pazarı Rusya’dır. Savaşın başta buğday olmak üzere tahıl ve gübre fiyatlarında ciddi artışa neden olduğu gerçektir ki özellikle Avrupa’da iklim değişikliğine bağlı yaşanan aşırı hava olayları ve sıcak hava dalgaları da buğday ve hububat üretimini olumsuz yönde etkilemekte ve bu durumda başta Avrupa olmak üzere ülkelerin kendi kendilerine yetebilmelerini mümkün kılamamaktadır. Diğer taraftan savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna, Avrupa Birliği’nin doğu ülkeleri üzerinden de büyük miktarlarda tahıl ihraç etmekte ve buna ek olarak Ukrayna’dan doğudaki AB ülkeleri üzerinden yapılan sevkiyatlar, Ukrayna tahılının yerel arzı baltaladığı ve mahsuller için artık bir pazarın olmadığı iddiasıyla tahıl üreten AB üye ülkeleri çiftçileri tarafından da tepkiyle karşılanmaktadır. AB, bu sorunu çözmek için haziran ayı başında ithalata kısıtlamalar getirmiş ve böylece tahıl Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Romanya ve Slovakya üzerinden taşınabilse de bu ülkelerde satışı engellenmiştir.

 

Savaşın ülkemiz açısından ekonomik yönlü zararları yanı sıra fırsatları da malumdur. 22 Temmuz 2022’de Türkiye ve BM’nin girişimiyle Rusya ve Ukrayna ile imzalanan ayrı ayrı anlaşmalar marifetiyle devreye alınan “Tahıl Koridoru Anlaşması”nın Merkezi İstanbul’da olan Ortak Koordinasyon Merkezi tarafından takip edilen Tahıl Anlaşması kapsamında toplam 36 milyondan fazla ton tahıl dünya pazarlarına taşınmış ve küresel emtia fiyatlarının savaş öncesi dönemine inmesine katkı sağlamıştır. Her dört ayda bir uzatılması öngörülen anlaşma, üç kez yenilenmiş ve ancak anlaşma kapsamında sadece Ukrayna tahıl ürünlerinin satışının gerçekleşmesi, Rus ürünlerinin gemicilik, sigorta ve ödemeler gibi alanlardaki yaptırımlar nedeniyle pazarlanamamasına yönelik Rusya’nın iddiası nedeniyle anlaşma son tahlilde yenilenememiştir.

 

Karadeniz, Güneydoğu Avrupa ile Asya arasında jeostratejik açıdan önemli bir kavşak konumundadır. Denizcilik, jeostratejik ve ekonomik olmak üzere pek çok huşular yanı sıra Ukrayna tahılının deniz yoluyla dünyaya ihraç edebilmesi için tek seçenek konumundadır. Denize erişim ve dolayısıyla daha fazla ihracat rotasına ulaşma imkânı ise Türkiye’nin kontrolündeki Çanakkale ve İstanbul Boğazları üzerinden mümkündür. Bununla beraber Karadeniz’deki rotalar yalnızca kıyıdaş devletlerce değil aynı zamanda Çin için de ekonomik açıdan önemli bir rol oynamaktadır. Nitekim Yeni İpek Yolu’nun bir parçası olarak Karadeniz’den geçen deniz yolu, Çin-Avrupa hattındaki mal alışverişinin daha işler hale getirmektedir. Türkiye her iki ülkeden tarım açısından net ithalatçı konumunda da olsa, ülkemizin NATO üyesi olmasına rağmen Ukrayna ve dahi Rusya ile ticari, siyasi ve ekonomik olarak yakın ve de hassas ilişkiler içerisinde bulunduğu ortadadır. Diğer taraftan Macaristan’a da büyük yansımaları olacağı düşünülen Ukrayna menşeli göç hareketlerinin özellikle tarım, gıda ve su kaynakları açısından da büyük baskılara yol açabilecektir.

 

Yukarıda kabaca değerlendirmeye alınan tarım sektörü, jeopolitik konum ve kültürel yakınlık (komşu ülkeler) sebebiyle Türkiye’nin konumu büyük bir fırsat sunmakta ve yine ülkemizin tutumu büyük önem arz etmektedir. Bu nedenlerle ülkemiz tarafından diğer Türk Devletler Topluluğu (TDT) üye devletlerinin hem siyasi ve güvenlik ve hem de ekonomik ve ticari yönlerden nabzının tutulması, bilhassa konjonktörel gelişmeler nezdinde, büyük önem arz etmektedir. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran, Türkiye ve Rusya arasında işbirliğini geliştirmek için kolaylaştırıcılık sağlamasına ve Türkiye ve Türk Dünyasını birleştirecek olan Zengezur koridorunun açılmasına da vesile olması beklenen “Kafkas Altılısı” projesinin hayata geçirilmesi bu bağlamda önemli bir gelişmedir. Zengezur bölgesi İran sınırında, Ermenistan’ın güneydoğusunda ve Azerbaycan’ın güneybatısında bulunan 40-45 km eninde olan Azerbaycan ile Nahçıvan arasında yer almaktadır. 15 Haziran 2021’de imzalanan. “Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi” Zengezur Koridorundan bahseden ilk uluslararası belge olmuştur. Şuşa Beyannamesi’nde Zengezur Koridorunun hem Türkiye ile Azerbaycan ilişkileri açısından hem de bölgesel ilişkiler açısından stratejik bir önem taşıdığına vurgu yapılmıştır. İkinci Karabağ Savaşının ardından, Güney Kafkasya’nın stratejik açısından önemi daha da artmış, Orta Asya ve Kafkasya bağlantısı sebebiyle bu bölge, sık sık gündeme gelmeye başlamıştır. Bu konuda, Türk dünyasıyla kara bağlantısı oluşturma hedefi için Zengezur Koridorunun açılması büyük önem arz etmektedir. Zengezur Koridorunun açılması, hem jeopolitik hem jeostratejik açıdan önemli olduğu kadar bir yönüyle de Turan koridorunun oluştuğu anlamına da gelmektedir. Bu sebeple Ermenistan kadar Gürcistan ve İran da bu koridorun oluşumuna şüpheyle yaklaşmakta olsa da stratejik çıkarları gereği Zengezur koridorunun açılmasına da vesile olması beklenen “Kafkas Altılısı” projesinin hayata geçirilmesine olumlu yaklaşmaktadırlar. Nitekim jeopolitik önemi oldukça fazla olan Zengezur Koridorunun açılması uzun vadede İsrail’in jeopolitik hedeflerine engel olma potansiyeli taşıyacak kadar büyük bir öneme sahiptir. Böylelikle Çin’den Macaristan’a kadar olan coğrafyanın birleşmesi mümkün olabilecektir.

 

Orta Asya’nın genellikle kuru bir bölgesinde yer alan geniş üçgen bir vadi olan ve verimliliğini doğudan akan ve Namangan yakınlarında birleşerek Siri Derya (Seyhun) nehrini oluşturan Narın ve Kara Derya adlı iki nehre borçlu olan Fergana Vadisi, TDT’ye üye devletlerinden Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan arasında bölünmüştür. Orta Asya’da, kuzeyde Tien-Shan dağ sistemleri, kuzeydoğudan Fergana dağları, güneyde Gissar-Alai ve Türkistan sıradağları ile çevrilen ve batıda 7 km genişliğinde bir geçitle Açlık steplerine bağlı büyük bir çöküntü alanı olan vadinin önemli bir bölümü tarım arazisi, orta kısımları ise çöldür. Fergana Vadisi yaklaşık 300 km uzunluğunda ve 70 km genişliğe sahip olup, 22.000 km2 kapsayan bir alan oluşturmaktadır. Konumu onu ayrı bir coğrafi stratejik bölge haline getirmektedir. Etraftaki dağlardan inen ırmakların suladığı verimli topraklara, Sovyet döneminin sulama sistemleriyle kazanılan yeni tarım alanları da katılmıştır. Bölgede yazların sıcak, kışların soğuk geçtiği bir kara iklimi görülür; özellikle batı taraflarına az yağmur düşer. Çoğundan sulama için faydalanılan akarsuların başlıcası Siri Derya’dır. Orta Asya’nın en önemli tarım merkezi olan Fergana Vadisinde pamuk, pirinç, meyve ve ham ipek üretimi gelişmiştir. Bunların yanında zengin bir maden potansiyeli de mevcuttur ve kömür, petrol, civa, antimon, ozokerit gibi madenler işletilir. Bölge, Orta Asya’nın en yoğun nüfuslu yörelerinden biridir. Seyhun Nehri’nin geçtiği Fergânâ Vadisi oldukça verimli ve bereketli topraklardır. Özbekistan’ın tarımsal üretiminin %25’i, Kırgızistan’ın tarımsal üretiminin ise %50’si bu verimli topraklarda yapılmaktadır. Topraklarının büyük kısmı dağlık alanlardan oluşan Tacikistan’ın işlenebilir topraklarının %70’i ise yine Fergânâ Vadisi’nde yer almaktadır. Seyhun üzerinde bugüne kadar 20’den fazla baraj yapılmış ve bu barajlar nedeniyle Fergânâ Vadisi’ne ulaşan su miktarının azalmış olduğu bilinmektedir. Bu durum bölgedeki tarımı olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Hatta Aral Gölü’nün kurumaya yüz tutmasında bu politikaların payının olduğu da bilinmektedir. Hatta Dönemin Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov, bölgedeki HES inşaatları nedeniyle savaş çıkabileceğini söylemiş, Kırgızistan’ı ve Tacikistan’ı tehdit etmiştir. Su paylaşımı konusunda Fergânâ Vadisi’ni paylaşan bu üç ülkenin politikaları neticesinde bu olumsuz durumdan Türkmenistan ve Kazakistan da etkilenmektedir. İlaveten su kaynakları üzerindeki mücadelenin dışında, sınırların iç içe geçmesinden dolayı Fergânâ Vadisi, gerginliğe oldukça açık bir bölgedir. Bölgedeki sınır problemi, vadideki nüfus yoğunluğu, işsizlik, yoksulluk, su sorunu ve arazi anlaşmazlıkları gibi nedenlerden dolayı yıllar boyunca bu sorunlar çözüme kavuşturulmayı beklemektedir. Bütün bu hususların dikkate alınmasıyla ekonomileri ve dolayısıyla bölgesel istikrarı etkileyen “su” konusunun TDT gündeminde yer alması şaşırtıcı değildir. Keza su yönetimi konusunun gündem dışı bırakılamayacağı da bir gerçektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir