Polis Akademisi’nden Dr. Alp Cenk Arslan, Çin ve ABD arasındaki üretken AI yarışını ve daha çok patent almanın her zaman daha üst düzey gelişmişlik göstergesi olmadığını AA Analiz için kaleme aldı.
***
“Teknoloji liderleri, ulusal güvenlik uzmanları, akademisyenler ve iş insanlarından oluşan 15 kişilik tarafsız komisyonumuzun rahatsız edici bir mesajı var: Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yapay zeka çağında savunma ve rekabete hazır değildir. Yine de bu gerçekle yüzleşmeliyiz. Bu gerçek, kapsamlı bir şekilde tüm ulusun harekete geçmesini gerektiriyor.”
Yukarıdaki cümleler ABD Yapay Zeka Ulusal Güvenlik Komisyonu’nun 2021 yılında yayımladıkları 756 sayfalık nihai raporun giriş kısmından. Google eski CEO’su Dr. Eric Schmidt’in başkanlığını yürüttüğü ve Pentagon’la koordineli bir şekilde çalışan komisyon bahsi geçen yüzlerce sayfalık raporda, ABD’nin küresel tekno-politik rekabette, özel olarak ise AI yarışında Çin’in gerisinde kaldığı tezine odaklanıyordu. Komisyon aynı zamanda ABD’nin ulusal savunmasını AI çağına uyumlu hale getirmesinin ve küresel teknoloji rekabetine hazırlanmasının önemini vurguluyordu. Raporun yayımlandığı 2021 yılından itibaren özellikle üretken AI alanında devrim niteliğinde gelişmeler yaşandı. 2022’de OpenAI kullanıma sunduğu ChatGPT ile gündemin ilk sıralarına otururken, Google, Apple ve Elon Musk gibi aktörler AI üzerine hızlı manevralar geliştirmeye odaklandı. 2024’ün haziran ayında ise Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) bir rapor yayımladı ve Çin’in üretken AI alanında en fazla patente sahip ülke olduğunu açıkladı.
AI yarışında ABD ve Çin rekabeti
WIPO’nun raporundaki veriler detaylı bir incelemeyi hak eden türden. Rapora göre 2014-2023 yılları arasında, üretken AI kapsamında 54 bin buluş için patent alındı ve 75 binden fazla bilimsel makale yayımlandı. Patent sayısı, üretken AI ile birlikte anılan Geniş Dil Modelleri’nin (LLM) ardındaki modern derin sinir ağı (deep neural network) mimarisinin tanıtıldığı 2017 yılından bu yana sekiz kat arttı. Üretken AI patentlerinin yüzde 25’inden fazlası ChatGPT’nin hayatımıza fazlasıyla sirayet ettiği ve GPT 4’ün ortaya çıktığı 2023’te, yalnızca bir yıl içerisinde kayıt edildi. Bugüne kadarki üretken AI ile ilgili tüm bilimsel makalelerin yüzde 45’i yine bu bir yıl içerisinde yayımlandı.
Patent başvurularında öne çıkan ilk 10 kurum Tencent, Ping An, Baidu, Çin Bilimler Akademisi, IBM, Alibaba Grubu, Samsung, Alphabet, ByteDance ve Microsoft olarak sıralanıyor. Görüldüğü üzere bu başvuruculardan altısı Çin kökenli. İcat sayılarına göz atıldığında Çin’in hakimiyeti gözler önüne seriliyor. Zira Çin 38 bin 210 icatla birinci sırada yer alırken, ikinci ülke olan ABD yalnızca 6 bin 276 başvuruya sahip.
Peki Çin’in üretken AI yarışında ABD başta olmak üzere geçmiş on yılların tüm teknoloji lideri ülkelerini ezici bir şekilde domine etmesinin sebebi ne olabilir? Veya nicel açıdan üstün bu verilerle birlikte Çin’e ait nitel yeterliliğe sahip bir dominasyondan söz etmek mümkün müdür?
Piyasa merkezlilik ve devlet merkezlilik arasında üretim biçimleri
Öncelikle belirtmek gerekir ki tüm yeni teknolojilerde olduğu gibi üretken AI alanında da en fazla patente sahip olmak, bir kuruluşun veya ülkenin bu alanda gelişmiş olduğunu gösteren bir gösterge olarak kabul edilse de mutlak bir gelişmişliği veya hakimiyeti ifade etmez.
Şüphesiz, patent sayısındaki üstünlük teknolojik yenilik ve yaratıcılık, iyi düzeyde AR-GE faaliyetleri ve piyasada güçlü bir konum elde etme potansiyelinin göstergesidir. Zaten Çin’in yalnızca üretken AI değil, Sanayi 4.0 konsepti içerisindeki pek çok yeni teknolojideki atılımları inkar edilemez türden. Ancak patentler söz konusu olduğunda çeşitli sınırlılıklardan söz etmek gerekiyor. Bunlardan ilki patentlerin kalitesi ve etkisi üzerine. Zira önemli ve geniş kapsamlı patentler, küçük ve dar kapsamlı patentlerden daha değerlidir. Bir diğer sınırlılık ise uygulama ve ticari başarı noktasında. Üretken AI uygulamalarının patentlenmesi, bu uygulamaların ticari başarıya dönüşeceğini garanti etmez. Bir ülkenin teknolojiyi nasıl uyguladığı, pazara nasıl sunduğu ve nasıl ticari başarılar elde ettiği daha önemli ölçütler olarak öne çıkar. Sınırlılıklar noktasındaki son başlık ise inovasyon ekosistemini içeriyor. Bir ülkenin sahip olduğu veya bağlantılı olduğu inovasyon ekosistemi patent sayısından çok daha etkili bir gelişmişlik göstergesini ifade ediyor. Zira bu ekosistem içerisindeki start-up’lar, eğitim kurumları ve araştırma merkezleri arasındaki işbirlikleri bir kuvvet çarpanıdır. Bu kuvvet çarpanı zaten nitelikli patentlerin de önünü açar.
ABD ve Çin arasındaki AI yarışında öne çıkan en önemli unsur piyasa merkezlilik ve devlet merkezlilik arasındaki fark. Buna tekno-politik açıdan merkeziyetsiz ve merkeziyetçi modeller de denilebilir. ABD kaynaklı piyasa merkezli üretken AI girişimlerinin inovasyon ve esneklik, ekonomik teşvikler ve çoğulcu ekosistem gibi güçlü yanları söz konusu. Üretken AI alanında bir ABD modelinden söz edilecekse bu model inovasyonda özel sektör aktörleri arasındaki rekabetin teşvik edilmesine odaklı. OpenAI, Google, Microsoft ve IBM gibi şirketler bu model üzerinden öne çıkıyor.
Çin’in WIPO verilerinde öne çıkan patent başarısı ülkenin merkeziyetçi AI politikasının belirli unsurlarından kaynaklanıyor. Çin, 2017 yılında ortaya koyduğu “Yeni Nesil AI Kalkınma Planı” kapsamında 2030’da küresel bir AI merkezi olma noktasında ulusal düzeyde adımlar atıyor. Çin’in merkeziyetçi modelinde uzun vadeli stratejik koordinasyon ve kaynakların dağıtımında YZ’nin öncelenmesi öne çıkıyor. Bu doğrultuda Baidu, Alibaba, Tencent ve Huawei gibi şirketler yoğun şekilde LLM’lere yatırım yapıyor. Ancak Çin modelinin birtakım sınırlılıkları var. Merkezi kontrolün rekabeti, dolayısıyla inovasyonu sınırlaması, ve devlet merkezliliğin getirdiği küresel güven sorunları bu sınırlılıklardan bazıları.
Tekno-Politik mücadelede safları sıklaştırma çağrısı
Sonuç olarak Çin her ne kadar üretken AI alanında agresif bir politika izlese ve bunun sonucunda en yüksek patent oranlarına ulaşsa da, ABD merkezli uygulamalar dünyada daha çok benimseniyor. Bu nedenle AI yarışında bir Çin dominasyonundan ziyade, ABD’ye yönelik tekno-politik bir sınamadan söz edilebilir. Ancak vurgulamak gerekir ki bu sınama hafife alınamayacak türden. Bu yazının başında yer alan Schmidt ve ekibinin raporundaki bir başka cümleyle bitirelim: “Amerika’nın AI çağında daha güvenli ve daha özgür bir dünya inşa etmek için en eski müttefiklerini ve yeni ortaklarını yanına alması gerekiyor.”
[Dr. Alp Cenk Arslan Polis Akademisi’nde Akademisyendir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.