Hukukçu Abdullah Musab Şahin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve kabinesinin hukuki sorumluluktan kaçmak için uluslararası camiayı manipüle etme ve saldırganlaşma politikasını AA Analiz için kaleme aldı.
***
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bölgesel krizi Orta Doğu’nun tamamına yaymak ve küresel düzeye taşımak istiyor. Özellikle, Netanyahu’nun geçen haftalarda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongresi’nde yaptığı konuşma bu hedefini tekrar gözler önüne serdi. İsrail Başbakanı ve bakanları, bölgede İsrail’in Batı kültürüne ait değerlerin savunuculuğunu yaptığı iddiasını her fırsatta tekrarlıyor. Bu noktada İsrail’in kendi düşmanı yerine küresel dünya veya Batı medeniyetinin düşmanlarıyla savaştığı iddiası ilgi çekici. Nitekim, Netanyahu’nun Kongre’deki konuşması tehdit olarak görülen İran’a atıflarla doluydu. Netanyahu Batı medeniyetinin düşmanlarına karşı savaştığı iddiasıyla bu ülkelerin desteğini almak istiyor.
Bu destek İsrail Başbakanı açısından hem İsrail içindeki hem de dışındaki son gelişmeler için hayati önem taşıyor. Bu gelişmelere bakacak olursak, ülke içinde savaş kabinesinin dağılması sonrası Netanyahu’ya yöneltilen eleştiriler, 7 Ekim’den bu yana ertelenen fakat yakında yeniden başlayacağı düşünülen yolsuzluk davaları ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han’ın tutuklama kararı talebi karşımıza çıkıyor. Bu olaylar sebebiyle oluşabilecek şahsi sorumluluktan kaçmak ancak Netanyahu’nun Batı’da desteğini artırmasıyla mümkün. Batı’dan gelecek destek Netanyahu’nun otoritesini ülke içinde de sağlamlaştıracaktır.
Bu desteğin sağlanması Netanyahu’nun İsrail ve Batılı ülkeler için müşterek bir düşman yaratmasıyla mümkün olabilir. Dolayısıyla, Netanyahu günden güne saldırganlaşarak Batılı ülkelere, Orta Doğu’da Batılı değerlerin yegane temsilcisi olan İsrail’in tehlike altında olduğu mesajını veriyor. Bu mesaj bir manada Orta Doğu’da Batı medeniyetinin tehlike altında olduğu iddiasını taşıyor.
İsrail muhalefetinin yükselen sesi, İsrail mahkemelerinde Netanyahu aleyhinde devam eden yolsuzluk davaları olarak isimlendirilen dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve rüşvet suçlamaları ve şahsi sorumluluğa yönelik UCM nezdindeki tutuklama talebi Başbakan ve kabinesinin söylemlerinin saldırganlık düzeyini üst noktaya taşıdı. Normal bir siyasi ortamda herhangi bir yargısal sorumluluğun söz konusu olabileceği endişesiyle İsrail hükümeti, Gazze’nin yanında Lübnan, Suriye, Yemen ve İran’ı da hedef olarak gördüğünü söylemeye başladı. Son günlerde artan saldırganlık, suikast sarmalını da beraberinde getirdi. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye de İsrail’in suikastına uğrayanlardandı.
Uluslararası ve ulusal mahkemelerde sorumluluk endişesi
Geçen haftalarda Başbakan Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant gibi isimler için UCM Başsavcısı Kerim Han tarafından bir tutuklama kararı çıkartılması talep edildi. Henüz bu yönde bir karar çıkmış değil. Gelinen noktada, UCM Ön İnceleme Dairesi bu talebe yönelik olarak beyanda bulunmak isteyen şahıslar, devletler veya İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi uluslararası örgütlerden gelen talepleri kabul etti. Beyanda bulunma talebi kabul edilen şahıslar, devletler ve uluslararası örgütler görüşlerini UCM Ön İnceleme Dairesine iletecek. Anlaşıldığı kadarıyla genel eğilim tutuklama kararının çıkartılması yönünde. Bu noktada, İngiltere’nin tutuklama talebine yönelik fikrinin değiştiği de hatırlanabilir. İngiltere’de yeni Başbakan Keir Starmer’ın seçilmesinin ardından İngiltere’nin talebe yönelik tutumu da farklılık gösterdi. Başsavcının talebi sonrası UCM Ön İnceleme Dairesine görev itirazı ileten İngiltere, itirazını geri çekti.
Uluslararası mahkemelerde Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant için tutuklama talebiyle birlikte gündeme gelebilecek şahsi sorumluluk ihtimalinden bahsedildi. Bunun yanında ulusal mahkemelerde de ciddi sonuçlar doğurabilecek davalar var. Bu davalar Netanyahu için açıldı.
İsrail’de daha önceki dönemde başlayan soruşturmalar neticesinde savcılık tarafından 2019’da Netanyahu’ya çeşitli suçlamalar yöneltildi. Yolsuzluk davaları olarak isimlendirilen bu davalar Netanyahu’ya karşı dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve rüşvet suçlamalarını içeriyordu. Bu davaların ilk duruşması 2020’de yapıldı. 7 Ekim sonrasında ise olağanüstü dönem şartları ve bu şartlar altında ifadelerin alınmasının mümkün olmaması gibi sebeplerle davalar ertelendi. Geçtiğimiz senenin aralık ayında Kudüs Mahkemesi bu konudaki ifadeleri dinlemeye tekrar başladı. Fakat o dönemde Netanyahu güvenlikçi söylemlerini sertleştirdi ve avukatları bu davaların ileri bir tarihe ertelenmesini talep etti. Sonuç olarak, sürece tekrar ara verildi.
Yakın dönemde Netanyahu’nun avukatları, İsrail’in yoğun şekilde Gazze’ye başlattığı operasyonlar sebebiyle duruşmaların 2025’in mart ayına ertelenmesini talep etti. Ancak Kudüs Savcılığı bu talebi reddetti ve 1 Kasım’a kadar duruşmaların başlaması gerektiğini ifade etti. Henüz duruşmalar için bir takvim belirlenmedi. Bu sürecin başlamasından endişelenen Netanyahu, geçtiğimiz aylarda olduğu gibi siyasi söylemlerini yine sertleştiriyor.
Şahsi sorumluluktan kaçmak ancak savaşın devamı ile mümkün
Netanyahu ve İsrail hükümetinin üyeleri için halihazırda uluslararası veya ulusal mahkemelerde şahsi sorumluluğun gündeme gelme ihtimali var. Bu sorumluluktan kaçmak ancak Gazze’ye başlatılan operasyonun devam etmesi ve yeni cephelerin açılması ya da açılmasının sürekli gündemde tutulmasıyla mümkün gözüküyor. Kabine üyeleri de bunun bilincinde. ABD Kongresi’ndeki konuşmasında Netanyahu UCM’ye yönelik sert eleştirilerini gündeme getirdi. UCM’nin hedef tahtasına konması, Orta Doğu’da Batı medeniyetinin temsilcisi iddiasında olan İsrail’in Batılı ülkelerle düşmanlarını ortaklaştırma çabasıyla gerçekleşiyor ve Batılı ülkelerin mahkemeye karşı şahsi sorumluluk göstermesi bu şekilde baskılanmaya çalışılıyor. Söylemler sertleştirilerek Batılı ülkelerden destek aranıyor. Netanyahu bu taktikle ulusal mahkemelerdeki duruşmaları erteleme eğiliminde.
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana yürüttüğü operasyonların ateşkes veya bir mutabakatla sonlanması ya da Lübnan ile savaş ihtimalinin ortadan kalkması İsrail siyasetinin normalleşmesi manasına gelecek. Bu senaryoda, halihazırda hükümetten desteğini çeken muhalefetin baskısıyla Netanyahu’nun hukuki sorumluluğu gündeme gelebilir. Hukuki sorumluluğa yönelik arayışlar hem silahlı çatışmadan doğan mesuliyete hem de mevcut dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve rüşvet suçlamalarını içeren dosyalara yönelik olabilir. Böyle bir durum Netanyahu ve kabine üyelerinin pek çoğunun siyasi kariyerinin sonlanması manasına da gelecektir.
Geçtiğimiz ay savaş kabinesi çeşitli istifalar sonrası feshedilmişti. Siyaseten zaten yalnızlaşan ve şahsi sorumluluk endişesi taşıyan Netanyahu ve bakanlarının uluslararası ve ulusal mahkemelerdeki yargılamaları ertelemek için Gazze operasyonlarını devam ettirmek, Lübnan ya da Suriye gibi yeni cephe arayışlarına yönelmek ve suikastlar yoluyla gerilimi artırmaktan başka şanslarının olmadığı açık.
[Dr. Abdullah Musab Şahin Hukukçudur.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.