BARIŞIN 50. YILI
20 Temmuz’da Kıbrıs Barış Harekatının 50. Yılını büyük bir gurur ve coşkuyla kutladık. Daha dün gibi hatırlarım lise öğrencisi olarak, askerlik şubesine giderek, Kıbrıs Barış Harekatına katılmak üzere kuyruğa girdiğimi…..Gerçekte, sadece Eğe gençliği değildi Kıbrıs’taki soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak, yıllardır maruz kaldıkları mezalime artık dur demek için askerlik şubelerinde askere alınabilmek için gözyaşları içinde kuyruğa girenler. Edirne’den Kars’a, Rize’den Antalya’ya ülkemizin dört bir yanındaki tüm il, ilçe ve köylerinde bugün Gazze’de örneğini gördüğümüz gibi uluslararası camianın duyarsızlığına karşı tek yürek olmuş, Kıbrıs Türk halkını Rum mezalimine karşı koruyabilmek için ölümü göze almıştı. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış harekatı böyle bir duygu seli içinde gerçekleştirildi. Dönemin başbakanı Bülent Ecevit, eski Başbakanlık binasının önünde sabah 06.00 sularında tüm dünyaya “Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs’a indirme ve çıkarma harekâtına başlamış bulunuyor. Allah milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığa ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki, kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz. Bu karara ancak tüm politik ve diplomatik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık. Bütün dost memleketlere, bu arada son zamanlarda yakın istişarede bulunduğumuz dost ve müttefikimiz Birleşik Amerika’ya ve İngiltere’ye meselelerin müdahalesiz halledilmesi, diplomatik yollardan halledilebilmesi için gösterdikleri iyi niyetli çabalar için şükranlarımı belirtmeyi borç bilirim. Eğer bu çabalar sonuç vermediyse, elbette sorumlusu bu iyi niyetli gayretleri gösteren devletler değildir. Tekrar bu harekâtın insanlığa, milletimize ve bütün Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim. Allah’ın milletimizi ve insanlığı felaketlerden korumasını dilerim.” Diyerek duyurduğu Barış Harekatı, adadaki Türk nüfusu tamamen silmeyi hedefleyen ve bu bakımdan yıllardır “Kanlı Noel” gibi Kıbrıslı Rumların mezalimine uğramış Kıbrıs Türk Halkına özgürce yaşama garantisini sağlarken, sadece bununla da kalmamış, Kıbrıs Rum ve Yunanistan yönetimlerinde de değişikliğe neden olarak, Kıbrıs adasına barış ve özgürlük getirmiştir. Esasında, Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960 yılında Türkiye’nin garantörlüğüne de dayanan bağımsız bir devlet olarak uluslararası camiaya katılmıştır. 11 Şubat 1959’da Zürih’te Türkiye ve Yunanistan Başbakanları tarafından imzalanan arkasından 19.Şubat 1959 tarihinde Londra’da dönemin başbakanı Adnan Menderes ile Yunanistan Başbakanı C. Karamanlis ve Büyük Britanya Krallığı Başbakanı H. Macmillan arasında imzalanan ve “Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve Kuzey İrlanda Başbakanı, Yunanistan Krallığı Başbakanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Kıbrıs Rum ve Türk toplumlarının temsilcilerinin, bu muhtıraya eklenen belgeleri Kıbrıs sorununun nihai hal şekli için üzerinde anlaşmaya varılmış bir temel olarak kabul ettiklerini bildiren beyanlarını dikkate alarak, hükümetleri adına imzalan “Kıbrıs Sorununun Üzerinde Anlaşmaya Varılan Nihai Çözümünün Temelini Açıklayan Muhtıra (Memorandum), Kıbrıs’ta yaşamlarını sürdüren Türk halkının can ve mal güvenliği gibi temel haklarının yanında özgürce yaşamlarını sürdürebilmesi bakımından yani bir anayasal düzen getirerek, uluslararası güvence altına almaktaydı. Öyle ki bu anlaşmaya göre, “Kıbrıs devleti, Cumhurbaşkanlığı rejimine dayanan bir Cumhuriyet olacak, Cumhurbaşkanı Rum ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türk olacak ve genel oy verme yöntemiyle, adadaki Rum ve Türk toplumları tarafından ayrı ayrı seçileceklerdi…Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi dilleri Rumca ve Türkçe olacak olup yasama ve idari belgeler ve dokümanlar iki resmi dilde yazılacak ve yayınlanarak ilan edilecekti. Yine, Kıbrıs Cumhuriyetinin, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından birlikte seçilecek tarafsız bir desen ve renkte, kendine özgü bayrağı olacak, yetkililer ve toplumlar, bayramlarda Kıbrıs bayrağı yanında Rum ve Türk bayraklarını da aynı zamanda çekme hakkına sahip olacaklar ve Rum ve Türk Toplumları Yunan ve Türk milli bayramlarını kutlama hakkına sahip olacaklardı….Yürütme erki, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısında toplanacak olup bu maksatla, 7 Rum ve 3 Türk’ten oluşan bir Bakanlar Konseyi (Kurulu) oluşturulacaktı… Yine Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, İngiltere ve Türkiye arasında yeni Kıbrıs Devletinin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasasını garanti edecek bir antlaşma yapacaktır. Bu maddenin gereği olarak aynı muhtıranın devamında Yunanistan, İngiltere ve Türkiye arasında Garanti anlaşması da imzalanmıştır. Bu Garanti anlaşmasının 3. maddesinde yer verilen “Bu Antlaşma hükümlerinin herhangi birinin ihlali (çiğnenmesi) halinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere bu hükümlere saygıyı sağlamak için gerekli girişimlerin yapılması Doç. Dr. Özcan ERDOĞAN Yazar Simge Dergi 13 ve önlemlerin alınması maksadıyla aralarında danışmalarda bulunmayı üstlenirler. Üç garantör devletten biri, birlikte veya birbirlerine danışarak (işbirliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı taktirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korumaktadırlar” açık hükmünün bir gereği olarak Türkiye Kıbrıs Barış Harekatını gerçekleştirmiştir. Adaya iki aşamalı olarak 20 Temmuz ve bilahare müzakerelerin çıkmaza girmesinin akabinde 14 Ağustos’ta yapılan askeri çıkartmanın sonucunda adanın Türk halkının can ve mal güvenliği tam olarak sağlanarak, özgürce yaşamasının yolu açılmıştır. 1974 Barış Harekatına giden süreçte, 1960’lı yılları, Kıbrıslı Türklerin uğradıkları saldırılar karşısında Türkiye’nin garantör konumuyla sesini yükseltip müdahale niyetini açığa vurduğunda, her seferinde bir dizi fren mekanizmasının devreye girdiği bir dönem olarak hatırlıyoruz. Öyle ki, dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson’un adıyla anılan, kendisinin 1964 yılında Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup, Türkiye’nin adaya müdahale niyetine karşı “O zaman biz de sizi Sovyetler Birliği karşısında korumayız” tehdidini içeriyordu. Johnson Mektubu’nun Türk toplumunun bilinçaltına yerleştirdiği düşünce, Türkiye’nin Kıbrıs’taki haksızlığa ‘dur’ demekte ne kadar haklı nedenleri olsa da, Batı’nın ne yapıp yapıp onu engelleyeceği yolundaki kabuldü. 1974 Barış Harekâtı, bu sancılı kabulü yok etmiş, Türk toplumda büyük bir özgüven duygusunun yerleşmesine yol açmıştır. Kıbrıs Barış Harekatı, bu yönüyle Türkiye’nin sabır eşiğinin aşıldığı dramatik bir kırılma noktasıdır. Kıbrıs Barış Harekatı, Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerinde şiddetli bir depreme yol açmıştır. 1974’ten sonra Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde önemli bir faktör olarak yerleşmiş, zaman zaman bu ilişkileri ipoteği altına almıştır. ABD Kongresi’nin 1975 yılında uygulamaya başladığı üç yıl süren silah ambargosu, Türkiye’nin müdahale nedeniyle ödediği büyük bir bedeldir. 1974 Barış Harekatının 50. yılındayız. 50 yıl önceki çoşku ve gurur aynen devam ediyor. Yediden yetmişe Türk halkı Kıbrıs Türk toplumu ile tek vücut olarak, bu çoşku ve mutluluğu birlikte yaşamaya, sorun ve sıkıntıları birlikte göğüslemeye devam ediyor. Kıbrıs Türk halkının Türkiye’nin de desteğiyle adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm için iyi niyetle çaba sarf ettiği kaydedilen kararda, ancak 50 yılı aşkın süredir devam eden müzakere sürecinde Türk tarafının yapıcı rolüne rağmen, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı nedeniyle sonuç alınamadığı, Kıbrıslı Rumlar Avrupa Birliği üyeliği ile ödüllendirilirken Kıbrıslı Türklerin haksız ve insanlık dışı bir izolasyona, kısıtlama ve ambargolara maruz bırakıldığını açıkça haykıran TBMM’nin ortak bildirisinde de vurgulandığı gibi bugün Ada’da tek ve kesin çözüm, Kıbrıs Türk halkının özden gelen haklarının teslim edilmesi, egemen eşitliğin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesiyle mümkün olacaktır. O nedenle Uluslararası toplumun artık, Ada’daki gerçekleri kabul ederek, Kıbrıs Türk halkının maruz kaldığı insanlık dışı izolasyona bir an önce son vererek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni hak ettiği şekilde tanımasının zamanı gelmiştir. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve refahının teminatı olmaya devam edecek, ‘garantör devlet’ ve ‘Ana vatan’ olarak sorumluluklarını hassasiyetle yerine getirmeyi sürdürecek, Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarının aşındırılmasına hiçbir şekilde müsaade etmeyecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne tam desteği her koşulda ve kesintisiz olarak devam edecektir. Lefkoşe’de düzenlenen Barışın 50. Yılı törenlerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri gibi “İnsan olmak, vicdan sahibi olmak bize ne sorumluluk yüklüyorsa Türkiye olarak bu sorumluluğun gereğini yerine getirdik. O gün tüm dünyaya Kıbrıs Türkü’nün yalnız olmadığını ve asla yalnız bırakılmayacağını gösterdik…Rumların ateşe verdiği ekin tarlalarına, gül bahçesine girer gibi paraşütle indirme yapan Mehmetçiğimiz, mayın döşenmiş sularda Barbaros misali ilerleyen denizci leventlerimiz cesaretlerini bir kez daha tarihe kazımıştır…Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs Türkü’nün zulümden kurtararak özgürlük ve refaha kavuşturmuş, geleceğe güvenle bakmasını sağlamıştır. Doktor Fazıl Küçük, o tarihi günü şöyle anlatıyor; ‘20 Temmuz sabahı doğan güneş, Kıbrıs Türkü’nün 11 yıllık karanlığını silip götürmüş, özgürlüğü getirmiştir.’ Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise; ‘20 Temmuz ömrümün en mutlu günü’ diyerek yaşadığı duygu selini ifade ediyor. O gün burada hangi coşku, sevinç ve gurur hâkimse, Türkiye’de aynı bayram havası hâkimdir. Bugün de bayram olarak kutladığımız 20 Temmuz’u Kıbrıs Türk halkının barış ve istikrar özlemi ve idealleri doğrultusunda egemenlik haklarının ve eşit statüsünün korunmasının sembolü olarak görüyoruz…Bugün, tıpkı yarım asır önce olduğu gibi yine tek yüreğiz, tek bileğiniz. Anavatan Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak sırt sırtayız. İktidar, muhalefet ayrımı olmadan bugün burada bulunmamız, Türkiye’nin ve Türk milletinin Kıbrıs davasına verdiği önemin göstergesidir. Kuzey Kıbrıs bizim göz bebeğimizdir, canımızdan bir parçadır. Burası bize sadece şehitlerimizin değil aynı zamanda Hazreti Osman’ın, sahabenin, bu toprakları fetheden kahraman ecdadımızın da emanetidir. İnşallah bu emanete sıkı sıkıya sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Varlıklarıyla, Kıbrıs Türkü’ne cesaret aşılayan, ortak gururumuzu paylaşan 85 milyonun, sizlerin yanında olduğunu haykıran tüm siyasetçilere, siyasi partilerimizin genel başkanlarına da hassaten teşekkür ediyorum. Millî meselelerde ortaya koyduğumuz ortak dayanışma tablosunu inşallah güçlendirerek devam ettireceğiz. Rabbim birlik ve beraberliğimizi daim eylesin…Tam 50 yıl önce bugün kahraman Mehmetçik, Kıbrıs Türkü’nün istiklaline vurulmak istenen hançeri sökmek üzere tarihî bir adım attı. 20 Temmuz 1974 Anavatan ve garantör ülke olarak uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hak ve yükümlülüklerimiz ile tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumlulukla harekete geçtiğimiz tarihtir…. 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nın Kıbrıs Türk halkına ve Türk milletine hayırlı olmasını diliyorum. Kuzey Kıbrıs’ın özgür, bağımsız, güvenli ve huzur dolu bir devlet olarak geleceğe yürümesi için mücadele eden, ter döken herkesi, tüm devlet ve siyaset adamlarımızı, Barış Harekâtı’nda şehit olan Kahraman Mehmetçik ve Kahraman Mücahitlerimizi rahmetle, gazilerimizi şükranla yad ediyorum. Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır. 50. bağımsızlık yılı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkına da Türk halkına da kutlu olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene…