YENİ BİR YILA GİRERKEN GÜNDEMİMİZ SURİYE
Doç. Dr. Özcan ERDOĞAN
Neşe Kızılyar’ın “Bir yıl daha geçti” adlı şiirinin ilk dörtlüğünde
“Günler haftalar aylar derken
Acı tatlı karıştı yine
Yaşamdan parçalar koparken
Bir sene daha geçti bile..” dediği gibi, hayat o kadar hızlı akıyor ki, yıllar nedir ki…Göz açıp kapayınca geçiyor. Bir bakmışsınız yeni bir yıla adım atmışsınız. Bir de bakıyorsunuz ki içinde bulunduğunuz o koca yıl acısıyla, varsa birkaç tadımlık sevinçleriyle geride kalıyor.
Yine Ali Cemal Ağırman’ın “Bir yıl daha geçti” adlı şiirinin dizeleriyle;
“Bir yıl daha geçti
Günahı ile sevabı ile
İnsanlık adına çarpan
Yüreği ile…” 2024 yılını da her an değişen gündemiyle artık geride bırakmak üzereyiz. Tüm dileğimiz 2025’in insanlık için, insanlığın geleceği için sağlıklı, huzurlu bir yıl olması…Şimdiden SİMGE okurlarına mutlu bir yıl diliyorum.
2024 yılı biterken, içinde bulunduğumuz coğrafyada ülkemizi de çok yakından ilgilendiren sınır komşularımızda meydana gelen çatışma ve iktidar değişimleri, neredeyse başımızı döndürdü. Hele hele uygar dünyanın terör örgütü olarak gördüğü Heyet Tahrir Şam (HTŞ)’nin tabir yerindeyse “Bir taş dahi atmadan” Suriye Ordusunu darmadağın ederek, başta Halep ve Humus’un akabinde başkent Şam’a rüzgar gibi girerek, teslim almasıyla güney komşumuz Suriye’de yaklaşık 60 yıldır devam eden Baas Partisinin iktidarını deviren, devrik Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Moskova’ya kaçmasıyla sonuçlanan Suriye devrimi, sadece ülkemizi yakından ilgilendirmekle kalmıyor, tüm dünyada köklü değişimlere de kapı aralıyor. Suriye ile ilgili gelişmeler öylesine hızlı cereyan ediyor ki, Şam’da yeni yönetimini ilan etmeden önce başta ABD ve AB üyesi Batı dünyasının terörist olarak ilan ettiği, başına ödüller koyduğu Heyet Tahrir Şam (HTŞ)’nin lideri Ahmet Hüseyin eş-Şara – yaygın bilinen adı ile Muhammed Golani’nin yakalanabilmesi bakımından önceki senelerde ödül olarak koyduğu 10 milyon ABD dolarlık ödülü geri çekerek, Şam’da Suriye!nin yeni yöneticileriyle ilk resmi görüşmelerini gerçekleştirdiler. Batılı ülkelerin nerdeyse her biri birbirleriyle yarışır şekilde halen komşumuz Suriye’de yeni yönetimi oluşturmaya çalışan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ile yoğun bir diplomatik teması çoktan başlattılar bile…Gerçekte ABD ve Batılı ülkeler nerdeyse son 10 yıldan buyana Şam’da ilk defa resmi görüşmeler başlattılar.
Bu arada MİT Başkanı Sayın İbrahim Kalın’da Şam Emevi Camisinde Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ lideri Golani ile, bizzat HTŞ lideri Golani’nin kullandığı araçla giderek namaz kılması sadece ülkemizde değil, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Hiç şüphesiz bu tarihi olay, Emevi Camisinde sadece bir namaz kılmanın ötesinde, bölgesel bir güç olarak Türkiye’nin bölgede yaşanan toplumsal olaylardaki etki ve tarihin akışını değiştiren yönlendirmesini ve uyguladığı politikaların stratejik bir derinliğini de işaret ediyordu. Öyle ki, Sayın Cumhurbaşkanımız daha Başbakan olduğu dönemde 5 Eylül 2012’de iktidarın Suriye politikalarına yönelik eleştirilere yanıt verirken, “…İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız. Bilali Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz…” demişti. Önümüzdeki günlerde, belki de 2025 İlk haftasında Sayın Cumhurbaşkanımızın Şam’a giderek, % Eylül 2012 tarihinde Türk toplumuna belirttiği başta Emevi Camiinde namaz kılmak olmak üzere, Şam’ı ziyaret ederek, Türkiye ve Suriye ilişkilerinde yeni bir dönem başlatacaktır.
Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Uçum’un “Daha objektif” bularak “ Orta Doğu adlandırması oryantalisttir” diyerek, “yerine ‘Merkez Afro-Avrasya’ adıyla başlanabilir” dediği Ortadoğu’yu kasıp kavuran Arap Baharı protestoları 2011’de Suriye’ye ulaşmasının akabinde Şam’daki protestoların ilk kıvılcımları Emevi Camii’nde atılmıştır.15 Mart 2011’de 40-50 kişilik bir grup, cami önünde hükümet karşıtı sloganlar atarak, güvenlik güçleri ile çatışmışlar, bunun sonucunda Şam Emevi Camii, Suriye’de artık her Cuma, potansiyel protesto merkezlerinden biri haline gelmiştir. Devrik Suriye Hükümeti ise, Suriye Halkının demokratik özlemlerini yansıtan insancıl protestoları engellemek için Emevi Camisinin çevresinde geniş güvenlik önlemleri alarak, halkın Cuma namazlarına katılımını sınırlandırmış, Cami, artık rejimin gücünü gösterdiği bir alana dönüştür. Kısacası, 2012 yılında Suriye’de silahlı çatışmaların başlamasının ardından Emevi Camii’nin yeni bir anlamı vardır artık. Öyle ki, çatışmalarla birlikte Suriyeli muhalif gruplar camiyi, Şam’ı ele geçirmenin ve hükümeti devirmenin sembolü olarak görmeye başlamışlardır. Hele hele Suriye’deki iç savaşın akabinde canını kurtarabilmek için başta Türkiye olmak üzere büyük kitleler halinde komşu ülkelere sığınmak zorunda kalan Suriyeli Sığınmacıların “Emevi Camii’nde namaz kılma” söylemleri, gerek ülke dışında göçmen olarak milyonlarca Suriyelinin ve gerekse Suriye’de devrik Beşar Esad yönetimi ile mücadele eden muhaliflerin temel motivasyonlarından biri haline gelmiştir. Zaten Şam’da Beşir Esad Hükümetini deviren ve devrik liderin ‘Moskova’ya kaçmasının arkasından Şam’a ayak basar basmaz HTŞ lideri Golani de destekçilerini ilk olarak Emevi Camiisinde seslenmiştir.
Suriye’deki her türlü gelişme ülkemiz için gerçekte yaşamsal bir önem taşımaktadır. Aslında Suriye’deki bu son gelişmeler, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin 22. Ekim 2024 tarihinde Meclis grubunda yaptığı ve ülke gündemimize tabir yerindeyse bomba etkisi uyandıran konuşmasında “…Belki bugünden sonra tarihin akışı daha farklı olacaktır… Kitabın ortasından konuşacağım” diyerek İmralı’da idam cezası müebbet hapse çevrilen terörist Abdullah Öcalan için “Şayet tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘umut hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne de Edirne, adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız; vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız” diyerek, İmralı’ya açık bir çağrıda bulunması ile başlayan sürecin ülkemiz geleceği bakımından terör sorununun artık gündemimizden çıkarılabilmesi ve toplum olarak, devlet olarak enerji ve sinerjimizi topyekün başta Suriye olmak üzere komşularımızda yaşanan yeni stratejilere ve gelişmelere verilmesi gerekliliğini ortaya koyması bakımından ne kadar yaşamsal bir durumu işaret ettiği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da bir çok kez yinelediği gibi güney komşumuzda bir terör devleti kurulmaması bakımından Suriye’deki şimdi yaşanan yeni oluşum ve iktidar paydaşları ile ilgili gelişimler, hiç şüphesiz ülkemizin geleceğini ve toplumumuzun birlik ve beraberliğini yakından ilgilendirmektedir.
Muhtemelen MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Terörü bitirme ve PKK’yı lağvetme çağrısı yapmasını istediği İmralı’daki terörist başının 2025 Nevruzunda yapacağı açıklamalar ve bu süreçteki gelişmeler ülkemiz açısından son derece önemli ve belirleyici olacaktır. Beklenen Nevruz öncesinde kurduğu terör örgütü PKK’yı lağvettiğini deklare etmesidir. Bununla beraber, ülkemizde 1984 yılında Şemdinli ve Eruh baskınları ile ülke gündeminin her zaman en önünde yer almış, bölücü terör sorunu da uygar Batı dünyasında da IRA ve ETA gibi örneklerinde olduğu gibi artık tarihi çöplüğünde yerini alacaktır. Ancak burada ülkemiz için hayati öne taşıyan husus, Suriye’deki PKK/YPG varlığıdır. Türkiye güney komşumuzda, ülkemiz için sürekli bir tehdit ve gelecekte toplumumuzu da bölme riskini barındıran bir YPG/PKK terör örgütü oluşumuna, halen ABD’nin şemsiyesi altında ve sürekli gündemde tutulan İŞİD’le mücadele uydurmacası ile Suriye’de geniş bir alana hükmeden örgütün, adını ve stratejisini nasıl bir demokratik kisve altına saklarsa saklasın, izin vermemelidir. Esasen, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, devletimiz tüm kurum ve kuruluşları ile bu konuda müteyakkız durumdadır.
2025 yılı ne yazıktır ki, ülkemizi de yaşamsal olarak etkileyecek güney komşumuz Suriye’deki gelişmeleri çok dikkatli izlemeyi ve her pahasına tarihsel bağlarımız bulunan güney komşumuz Suriye ve demokrasi özlemi içindeki Suriye halkını, Suriye’deki iç savaş ve çatışma ortamından ülkemizin sevgi ve şefkatine sığınmış milyonlarca Suriyeli kardeşimize kol kanat gerdiğimiz gibi yine stratejik işbirliği ile sahip çıkmayı gerektirmektedir. Türkiye Suriye yönetimi ile yakın ve yoğun bir işbirliği sonucunda, ülkemiz ve toplumumuzun bütünlüğü için başta PKK/YPG terör örgütü olmak üzere, sınırlarımızı tehdit eden her türlü terör tehdidinden ancak bu şekilde kurtulabilecektir. Devletimizin bugün için topyekün kararlılığı, nereden gelirse gelsin her türlü terör tehdidini bertaraf etmeye muktedirdir. Bu duygularla yeniden 2025 yılının başta PKK/YPG terör örgütü olmak üzere, artık her türlü terör tehdidinin son bulduğu, ülke gündeminden artık tamamen çıktığı, ülkemizin birlik ve beraberliğinin tam anlamıyla perçinlediği bir yıl olmasını diliyorum.