DEMEK AİLE BU?

DEMEK AİLE BU?

Siz de benim gibi dinî bayramların gelmesini beklediniz mi? Her şey değişir sanki o günlerde. Saygı ve sevgi çiçek açar. Yüzler güler.

O zamanlardan kalan hatıram var, rüyalarıma giren, hayallerime şekil veren. Komşumuz, sekiz çocuklu Necmiye Teyze’yi hiç unutamam. Geceleri aydınlatan yıldızlar gibiydi. Köyde bir güçtü.

Üçü kız; beşi erkek, sekiz çocuk büyütmüştü.

Her bayram çocukları, cumhurbaşkanının korumaları gibi Necmiye Teyze’nin etrafını sararlardı. Kimi doktor, kimi bankacı kimi iş adamı olmuştu. Kızları, damatları seçkin mesleklere sahipti.

Herkes bu aileye özenirdi.

Onları gördükçe ben de Necmiye Teyze gibi anne olacağım, benim de çocuklarım olacak, onları asker kıyafetinde göreceğim, bayramlarda hediyelerle ellerimi öpmeye gelecekler, diye düşlerdim.

Necmiye Teyze muhteşem bir kadındı. Onda sonsuz özgürlük, sonsuz güven, sonsuz şefkat vardı. Evimizde fırtınalar estiğinde, Necmiye Teyze’nin dua kokan öğütlerine sığınırdım.

Evdeki kavgaları anlattıkça “Annem sabrın sonu selamettir.” derdi, diye başlardı söze. Kader-i İlahiden başka bir şeyin olamayacağını anlatırdı.

Babamın kahvesinde çay dağıtan küçücük ellerimi gönlüyle ısıttığı avuçlarının içine alır ”Kahvede yoruluyor musun? diye sorardı. Her sözü güneş gibi aydınlatırdı içimi. Kelimeleri, cümleleri bir lütuftu bana.

Baharda çiçeklerin renk renk dağıldığı, köyümüzün yeşillendiği bir gündü. Necmiye teyze kahveye telaş içinde geldi.

Kocası Mehmet Emmi ’nin tarlada felç geçirdiğini söyledi, yardım istedi. Kahvedekiler Mehmet Emmi’yi alıp doktora götürdüler.

Mehmet Emmi, konuşamıyor, yürüyemiyordu. Ağzı eğilmişti.

Kahve müdavimleri evlerine dağılınca, babam da eve gitmemi söylerdi.

Necmiye Teyzelerin evi yolumun üzeriydi. Ona uğramadan eve gitmezdim. Çocuklarının getirdiği çikolatalardan, lokumlardan ikram ederdi.

Yıllar geçtikçe Necmiye Teyze’ye hayranlığım artıyordu. Komşuların kendi aralarında Mehmet Emmi ‘nin ölmesinin hayırlı olacağı konuşulurken Necmiye Teyze kocasına bir bebek gibi bakıyordu. Altını temizliyor, yemek yediriyordu.

Kocası hakkında söylenenleri duyunca da “Annem, yiğit arkasından vurulmaz, “derdi, diye komşularının sözlerini anlamsız buluyordu.

Yıllar geçtikçe Necmiye Teyze’nin kocasına olan sevgisinin azalmadığını gördüm. Hayatını ona adamıştı. Yaşım ilerledikçe ona daha farklı sorular sormaya başladım.

Bir gün Necmiye Teyze’ye “Mehmet Emmi size hiç eziyet etmedi mi? dedim. Tatlı bakışlarıyla gözlerime bakarak, “Evi ev eden kadındır, atalarımız; Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır “ Kötü günlerimiz de iyi günlerimiz de oldu.” diye cevap verdi.

Aradan kaç yıl geçti bilmiyorum. Sıkıntılı günlerimde Necmiye Teyze’nin sözleri yönümü belirledi. Şansızlıklarımda onun öğütlerine uyarak Tanrı’ya teslim oluyordum.

Hiçbir şeye bahane uydurmayan bu sadık kadının kocasının ölümünde ona nasıl sarılarak ağladığına tanık oldum. Çocukları onu yalnız bırakmadılar.

Rüzgârların köyümüzün dağlarından güzel kokular getirdiği bir gündü. Karanlık yavaş yavaş bir gölge gibi evlerin üzerini kaplamaya başlamıştı. Uzaklardan yıldızlar köyümüze bakıyordu sanki.

Kocasının ölümünden ancak birkaç ay geçmişti. Necmiye Teyze’nin sekiz çocuğu da başucundaydı. Doktorların biri geliyor biri gidiyordu.

Köyün imamı evden başı önünde çıktı. Herkes Necmiye Teyze’nin rahmeti rahmana kavuştuğunu anlamıştı.

Ömrü kutsallaştıran aile kavramı Necmiye Teyze’nin çocuklarının omuzlarında gülümsüyordu.

Aile demek ki buydu.

Pervin GÖKSEL

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir