BİR ŞARKININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

BİR ŞARKININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Gündüz, aydınlığın simgesi. Bilginin, kültürün, güzelliğin, iyiliğin, mutluluğun ve sevincin simgesidir. Karanlık ise; cehaletin, kötülüğün, karamsarlığım, bunalımın, üzüntünün simgesidir. Şimdi soruyorum: Siz gündüzü mü arzu edersiniz yoksa geceyi mi? Tabii ki, toplu iğnenin ucu kadar da olsa salim akıl sahibi her insan gündüzü arzu eder. Aydınlık dururken karanlığı kim ister? İlim ve medeniyet varken cehalete kim teveccüh eder? Cennet dururken cehennemi kim temenni eder? Uçak pisti gibi dümdüz yol varken, çakıllı – taşlı – dikenli yolda yürümeyi kim arzu eder? Çevresine munis kokular saçan güller dururken, zakkum çiçeğiyle kim ilgilenir? Gölgelikler varken güneşin kavurucu sıcağının altında kim durmak ister? Hemen herşey, zıddı ile değer kazanır. Cehennem olmazsa cennetin, kötülük olmazsa iyiliğin, cehalet olmazsa ilmin, karanlık olmazsa aydınlığın, fakirlik olmazsa zenginliğin, küfür olmazsa imanın, dalalet olmazsa hidayetin kıymeti bilinir mi? Bilinmez! Bu durumda; mesai saatlerinin her dakikasında verilen görevleri yerine getiren, ay sonunda alacağı ücretin her kuruşunun hakkını veren, ülkesine ve milletine hizmet etmenin hazzını yaşayan bir memur ile, gününü gün etmeye çalışan, mesai saatleri içinde özel işleriyle uğraşan, devletin malına zarar veren memur bir olabilir mi? Öğrencilerini yetiştirebilmek ve onlara faydalı bilgiler öğretebilmek için çırpınan, ülkesine ve milletine yararlı gençler yetiştirmenin sevinç ve mutluluğunu yaşayan bir öğretmen ile, bunu kendisine şiar edinmemiş bir eğitimci eşit olabilir mi? Seçmenin vekaletini alarak TBMM’ne gelip “Milletvekili” ünvanını kazandıktan sonra ülkemiz ve milletimiz için faydalı hizmetler yapan örnek vekillerle, o kutsal çatı altında taşkınlıklar yapan, şovmen gibi davranan yararlı hiçbir hizmete imza atmadan süresini doldurup seçim bölgesine dönen vekiller bir olur mu? Medya mensuplarının karşısına çıkabilmek için lavaboda aynanın karşısına geçip dakikalarca makyaj yapan ve yüzündeki yaşlılık izlerini kamufle etmeye çalışan bir siyaset adamı ile ömründe hiç makyaj yapmamış doğal halini korumuş ve halk tarafından sevilen siyaset adamı bir olur mu? Seçimlerde kendisine oy vermiş – vermemiş ayrımı yapmadan yetmiş üç milyon vatan evladını eşit gören, ülkenin her köşesine hizmet götürmenin gayreti içerisinde olan, yıkıcı değil yapıcı, zorlaştıran değil kolaylaştıran, çevresine korku salan değil müjde ve mutluluk saçan, negatif değil pozitif enerji veren bir Başbakan.

Yoğun ve yorucu çalışmalarımdan arta kalan zamanım olursa; dini musiki yanında, bazen, büyük anlam yüklü, dinleyenin ruhunu okşayan ve tefekkür alemine sevk eden şarkı ve türküler de dinlerim. Bir gün bu düşüncelerle bir şarkı dinledim televizyondan. Hafızamda kalan şu sözleri gecenin bir vaktinde terennüm etmeye başladım: Gecenin en siyahında, Umudun bittiği yerdeyim. Köşeyi dönsem ölüm, Düz gitsem Hayat; Gölgeler içindeyim. Bu sözler beni çok etkilemişti. Burada önemli bir mesaj vardı. Dinleyenleri bazı şeyleri düşünmeye, tehlikeler karşısında önlem almaya çağırıyordu. Kelimeler üzerinde durduğumda; Gece, en siyah, umudun bittiği yer, köşe dönmek, ölüm, hayat ve gölegeler içinde olmak gibi birbirinin zıddı gibi görünen ama biraraya geldiğinde derin anlamlar içeren bir ahenk oluşturduğunu gördüm. Gündüz ile gece, aydınlık ile karanlık, düz ile eğri, hayat ile ölüm, hidayet ile dalalet, genç ile ihtiyar, kadın ile erkek, beyaz ile siyah, iman ile küfür, doğru ile yanlış, alim ile cahil, öğretmen ile öğrenci, usta ile çırak, zengin ile fakir, güçlü ile zayıf bir olur mu hiç? Elbette hayır! Bu örnekleri çoğaltmak ve sayfalarca sıralamak mümkündür. Burada önemli bir mesaj var: Canlıların derin bir sessizliğe gömüldüğü gecenin en karanlığında göz görmez, hedef kaybedilir, insanın bütün kalbini ve ruhunu büyük bir korku ve ürperti kaplar, umut ışığı da sönüverir. İnsan dümdüz yoldan sapar ve viraja dalarsa uçuruma yuvarlanma ve ölüm tehlikesi var. Yoluna doğruca devam etse, sonunda gecenin en karanlığını bir anda sıyıran ve kainatı aydınlatan güneşin doğacağının müjdesi olan sevinç ve mutluluk dolu bir hayat var. Güneşin en etkili olduğu saatlerde de gölgeler içinde yaşamak var. Aklıma geldikçe bu satırları terennüm ediyorum. Çünkü bu şarkıda derin anlamlar gizli. Uyarılar gizli. Doğru yola davet gizli. Mukayese gizli. Tefekkür gizli…

 

Aziz Dostlar, Gönül Sultanlarından Mevlana Celaleddin-i Rumi diyor ki; 

HER SÖZÜ LAF İLE BEYAN ETMEYE GEREK YOK. ÇÜNKÜ, BAKIŞTAN ANLAYANLAR İÇİN BİR BAKIŞ, BİN SÖZ EDER…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir