BATILILAŞMA SERÜVENİ

3. Selim’le başlayan Batılılaşma serüvenimiz, Tanzimatla perçinlendi. Derken Islahat fermanı ve günümüze kadar uzanan bir denemeler dizisi…
Bunların her birinin sonuçları farklıdır. Değişmeyen bir durum varsa, taklit ettiğimizi, araştırmadan yaptığımız şeklî bir özenti gibi. Mesela 3. Selim,
Batılı anlamda bir ordu kurmak istemiş ve Nizam-i Cedid’i oluşturmuştur. Görünüm itibariyle Batılı ama temelde Doğu… Batılı tüccarı örnek
alarak, Müslümanların da ticarî hayata girmeleri için teşvik etmiş ve Hayriye Tüccarını doğmuştur ama sonuç başarısız. Ticaret yine yabancı tüccarın elinde kalmıştır. Burada özelliklı 2. Mahmut dönemi önem kazanmaktadır. Bu dönemde Yeniçeri ocağı dağıtılmış, Nizam-i Cedid örnek alınarak, Sekbani Cedid adıyla bir ordu kurulmuştur. Sonuçta Kavalalı Mehmet Ali Paşa, duruma baş kaldırmış ve oğlu İbrahim Paşa, Osmanlı donanmasını esir almış, Kütahya’ya kadar gelip karargâhını kurmuştur. Yeniçeri ocağı ıslah edilse farklı mı olurdu? Yeniçerilerin söyledikleri ilginçtir: “Sultanımız, isteseydiniz size, Moskova’nın anahtarlarını getirirdik. Bize niçin bu zulmü yapıyorsun?” Setre pantolon giyen padişah, Batılılaşmada önder olmak
istemiş, netice halkın gözünde lakabı: Gâvur Padişah… İbrahim Paşanın Kütahya’a gelmesi üzerine korkuya kapılan 2. Mahmut, Rusya’dan yardım istemiştir ve buna karşı çıkanlara: denize düşen yılana sarılır, demiştir. Osmanlı-Rus yakınlaşmasını istemeyen İngiliz ve Fransızlar, devreye girmiş ve 2. Mahmut’a Mısır’la sulh anlaşması imzalatmıştır. Daha sonraları bu tür Türk-Rus ilişkilerinde, aynı şekilde Batılıların devreye girdiği görülür. Burada dikkat çeken en önemli olay, Batılıların bizi, bizim de Batılıları anlayamamamızdır. Bunun acı sonuçlarını dün olduğu gibi bugün de görebiliyoruz. Şöyle ki: Batılı gazeteciler, Kütahya’da karargâh kuran Kavalalı İbrahim Paşaya soruyorlar: “Baharda, İstanbul’da Kavalalı hanedanını mı göreceğiz?” İbrahim Paşanın Cevabı: “Ben padişahımıza karşı değilim ve ona isyan da etmiyorum. Bu kışı burada geçirmemi müsaade etmesi için haber gönderdim. Benim hedefim, Padişahımın etrafındaki hainler takımını bertaraf edip kendisiyle bizzat görüşmek ve olanları, olacakları anlatarak hatadan dönülmesini sağlamaktır.” İşte bütün mesele buradadır. Şark, müesseselerini geleneklerine uygun olarak yenileştirmek ve geliştirmek
yerine, Batılı müesseseleri kopya etmeye çalışıyor; bu nedenle sürekli kendisiyle çelişkiye düşüyor. Batılılar da bu çelişkiye alay ediyorlar: “Kâtibim” şarkısı bunu çok güzel ifade eder: “Üsküdar’a giderken aldı da bir yağmur Kâtibimin setresi uzun eteği çamur Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yakışır…” Halk da buradaki alaycı tavrı anlamadan bunu benimsiyor ve söylüyor. Özetin özeti: Osmanlıyı yönetenler, halkı anlamadığı gibi, Batıyı da anlamıyorlar, taklitle yetiniyorlar. Batılılar da Doğuyu anlamıyorlar, sadece kırıp döküyorlar. “Bütün Doğulular Hıristiyan olsa, bütün Batılılar da Müslüman olsa hiçbir şey değişmez. Onlar yine doğulu, biz de batılı olarak devam ederiz,” diyen İngiliz şair ve yazarı Eliot haklı olabilir mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir