YARI ŞAMAN, YARI MÜSLÜMAN

YARI ŞAMAN, YARI MÜSLÜMAN

Prof.Dr. Durali Yılmaz

 

Cahit Tanyol, Kuruluş ve Fetih Destanı’nda, Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişini böyle tanımlıyor: “Yarı Şaman, yarı Müslüman…” Bugün, İslâma aykırı düşmeyen Şamanlıktan gelen birçok geleneğin, Anadolu’da yaşadığını görüyoruz. Hastaya kurşun dökmek, bu tür konularda el almak, ölenin ardından yedinci gün, kırkıncı, elli ikinci gün anmaları…

Şamanizm özet olarak doğaya ve içindekilere kutsallık verip saygı duymak olarak özetlenebilir. Mesela su kutsaldır ve asla kirletilmez. Onun içindir ki: “Su akar, Türk bakar” denilmiştir. Taşa, toprağa, ağaca,  her şeye bir ruh verip saygı duyulur. Türklerin hiçbir zaman putperest olmadıklarını  ve bir Tanrı inançları olduğunu biliyoruz. Suya, ağaca, tabiata saygı, onlara ruh verme Yunus Emre’de de görülür:

“Benim adım dertli dolap

Suyum akar yalap yalap

Böyle emreylemiş Çalap

Derdim vardır inilerim”

Bu bakış açısının özellikle dini mimarimize yansıdığını görüyoruz. Şöyle ki: R. Garaudy’den bizzat dinlemiştim. Dedi ki:” İstanbul’a gelince önce Ayasofya’yı gezdim. Burada ezildiğimi hissettim. Süleymaniye’yi gezdim, varlığımı ve yeryüzünün halifesi olduğumu hissettim.” Garaudy bunu, Hıristiyanlıkta insanın baştan suçlu olduğunun, Müslümanlıkta ise insanın yeryüzünün halifesi olduğunun ifadesi olarak yorumlamıştı. Halide Edip Adıvar ise şöyle yazar: ”Bütün Hıristiyan mabetlerini, Budist mabetlerini gördüm; hepsinde tabiata meydan okuyan bir ihtişam vardı. Süleymaniye’ye baktım; orada tabiatla uyum sağlamış bir tümsek gibi duruyordu.” Yahya Kemal ise olaya mânevî açıdan bakar:

“Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne

Ta ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları…

….

Bir zamanlar hendeseden âbide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,

Senelerden beri rüyada görüp özlediğim

Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.”

 

Burada benim dikkatimi çeken Halide edip’in değerlendirmesidir. Şamanizmden gelen tabiata saygının bir ifadesidir Süleymaniye. Sivil mimarimizde de bunu görebiliriz. Demek ki mimarideki estetiğimiz bir bakıma Şamanlıktan yani tabiata saygıdan geliyor. Bunun iyi değerlendirilmesi gerekir. Bence özellikle İnşaat fakültelerimize bu kültüre dayalı bir estetik dersi konulmalıdır. Âdeta tabiata savaş açan ucube mimariden kurtulmak gerekir. Milletlerin yüzyıllara dayanan kültür birikimleri, bilinçaltlarında devam eder. Türkler, Müslüman olduktan sonra bu kültür birikimlerini bu dinin içinde eriterek, ona uygun hale getirmişlerdir. Sanırım Yahya Kemal’in Türk Müslümanlığıyla söylemek istediği bu olmalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir