SİYASET, SİYASİ DAVRANIŞ VE BAKIŞLAR

SİYASET, SİYASİ DAVRANIŞ VE BAKIŞLAR

Siyaset kelimesi Arapça, politika kelimesi ise Yunan kökenlidir. Siyaset, “at eğitimi” anlamına gelmektedir. Günümüzdeki anlamı ise, “ülke, devlet, insan yönetimi” şeklinde tanımlanabilir. Politika kelimesi ise çoğu zaman siyaset ile aynı amaçla kullanılmasına rağmen, gerçek anlamı; “devlete ait işler” demektir. Yunancada kent devletlerine “polis” dendiği için bu kelime devlete ait işler anlamında politika olarak kullanılmıştır. Siyaset bilimini ise, siyasal otorite ile ilgili kurumların ve bu kurumların oluşmasında ve işlemesinde rol oynayan davranışların bilimi olarak tanımlamak mümkündür. Devlet, insanlığın veya toplumların evriminde yönetimin kurumsallaşması aşamasında ortaya çıkmıştır. Oysa siyaset, devlet kavramından önce de yani devletin dışında da varolagelmiştir.

Üstte verilen tanımından çok değişik tanımlamaları da yapılmasına rağmen, siyasetin burada kullanılan anlamı “devleti, toplumu ve insanı yönetme biçimi” tanımlamasıdır…. “Toplum ise bireylerin bir toplamı değil bir etkileşim sistemidir”. Duverger’e göre, “bir rejimin değeri, geniş ölçüde onu oluşturan yönetici kişilerin değerine bağlıdır”. Bu çerçevede, milletvekilliği hem devletin yönetimine katılma hem de seçinilen il sakinlerini yönetme ve yönlendirme gücü elde etme yöntemi olduğu için halkın seçim yöntemi de, seçilenin özellikleri de geleceğin şekillenmesi açısından önem arzeden bir durumdur. Yani yönetici konumundaki siyasilerin değerli kişilerden oluşması gerekmektedir ki, rejim de değerli olsun ve etkin işlesin.

Siyasal düşünce ve sistemler konusunda ilk çalışmaların milattan önce 300’lü yıllarda Aristoteles ve hocası Platon tarafından şekillendirildiği söylenebilir. Daha sonra Tunuslu Sosyolog olan İbn-i Haldun tarafından ekonomik gelişmelerin toplumsal olaylar, toplumsal olguların da siyasal sistemler üzerinde etkileri incelenmiştir. Ancak, İslâm tarihinde bu alandaki etkileşimi ilk ve çok etkili bir şekilde, Hz. Ali Mısır’a vali tayin ettiği Malik Ejder’e yazdığı mektupta açıklamıştır.

Siyaset bir yönüyle toplumu oluşturan tüm üyelerin yararına olabilecek bir düzen yaratma aracı, diğer yönüyle de insanlar ya da gruplar arasında ki iktidar kavgasıdır (Bulut; 2003: 13). Türkiye’de seçmenlerin parti tercihi daha çok siyasal, ideolojik ve kültürel değerlere göre şekillenmektedir. Bu nedenle oy verirken kendilerini hangi siyasi partiye yakın gördükleri önem arz etmektedir. Buna ilaveten, seçmenler kendi ekonomik çıkarlarını da dikkate alarak oy vermektedirler. Yaşamın başka alanlarında olduğu gibi Politikada da insanlar için izlenecek iki yol bulunmaktadır. Pek fazla umuda kapılmamak ve yapılan herşeyin bir işe yarayacağına inanmak. Çünkü politikada kaybetmek de vardır, kazanmak da. Aslolan mücadeleyi doğru yol ve yöntemlerle yapıp sonuca razı olmaktır. Çünkü değerlendirici ve karar verici seçmenlerin tercihleri her zaman doğru veya yanlış değildir. Bazen doğru bazen de yanlış karar vermiş olabilirler. Önemli olan kendini değerlendirmeye sunan adayların vicdanının rahat olup olmadığıdır. Yani gereğini inanarak yapıp yapmadığıdır. Eğer adaylar gereğini yapmış ve bunu inanarak yapmış ise ortaya çıkan sonuç onların iradesinin veya kontrolünün dışında olan seçmenin tercihidir.

Seçmenlerin tercihlerinde her zaman etkili karar verememelerinin en önemli sebebi ise, pek çoğunun doğrudan politikayla uğraşmaması ve oyunu verirken de ciddi bir araştırma yapmamasıdır. Seçmenler bu konularda o kadar çok ilgisizdirler ki, bir otomobil alırlarken gösterdikleri ilgiyi milletvekili veya belediye başkanı seçerken göstermemektedirler. Bu tür davranışın en önemli nedeni ise, seçmenin kullanacağı kendi oyunun seçim sonuçlarını etkilemeyeceğine inanmasıdır. Diğer taraftan, seçmenlerin oy vermeden önce enflasyon ve işsizlik gibi ekonomik konularda bilgi sahibi olmaması (seçmen bilgisizliği) veya “seçmen miyopluğu” olarak adlandırılan önceki gelişmeleri görememesi kararların yanlışlığında etkili olabilmektedir.

Siyaset yoluyla toplumun değiştirilmesi için lider insanların görev almasını sağlamak önemlidir. Her yöneticinin lider olmadığı bilinmektedir. Yönetici olmak bir atanma sonucu gerçekleşir veya bazen de normal bir sürecin sonunda ortaya çıkar. Örneğin, şef olan birisi daha sonra normal süreç işleyince şube müdürü olmaktadır. Şube müdürü olduktan sonra belli süreçlerin geçmesiyle de kurum amiri veya yöneticisi olunmaktadır. Oysa lider kendi yetenekleri ile ön plana çıkar ve aynı zamanda iyi bir yönetici olur. Kısaca, yönetici görevleri yerine getiren kişi iken, lider; amaçları ve idealleri uğruna toplumu dönüştüren ve geliştiren insandır. Bu nedenle, toplumun ilerlemesi yönetici anlayışla değil, lider anlayışıyla mümkün olmaktadır.

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir