BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER
PROF. DR. SAYIN DALKIRAN
Yüce Yaratıcı insanı en güzel surette yaratmış ve onu pek çok duygularla donatmıştır. Bu duyguların bir kısmı tamamen fizki yapısıyla pek çoğu da ruh yapısı ile ilişkilidir. İnsanı insan yapan değerlere baktığımızda tamamı ruh, kalp ve diğer manevi duygularla alakalıdır. Bir hadiste “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, Allah sizin kalplerinize bakar” denilmektedir ki, insanın kalp ve ruh dünyasının ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
İyi insan kimdir sorusuna herhalde, yüzü güzel, boyu uzun, rengi şu ya da bu, milliyeti şu, dili bu gibi fiziki ile alakalı verilen cevaplar asla doğru değildir. Tabii ki insan yetiştiği ortamın çocuğudur ve onun etkisinden genellikle kurtulamaz. Bu itibarla aile, okul, arkadaş ve çevre faktörü asla küçümsenemez. Lakin bizim kastettiğimiz şahsi olarak bir insana hangi yönü ile “iyi insan” ya da “kötü insan” denilebileceğidir. Bu ise ifade ettiğimiz gibi kişinin fiziki şekline, elinde bulundurduğu mal ve mülke yani ekonomik düzeyine, icra ettiği işine ve makamına, elde ettiği rütbeye göre değil, tam anlamıyla öncelikle kalp, ruh ve manevi duygularının tezahür şekline bağlıdır. Onun güzel ahlakı, şahsi hayatındaki istikamet, insanlar arası ilişkilerdeki tutarlılık, adalet anlayışı, gösterdiği tevazu, kibirden ve böbürlenmekten uzak bir hayat, doğru kazanıp, doğru yerde harcama, ticaretinde ve alış verişinde doğruluk, komşuları ve mesai arkadaşları ile ilişkilerinde hakperest ve kibar, misafir severlik, vatan, millet, devlet sevgisi ile dopdolu ve bunların doğru tezahürleri gibi pek çok husus kişinin iyilik ve kötülüğünde birer ölçüdürler.
Saydığımız iyilik ve kötülüğü ortaya koyan ölçülerin bir kısmı kişinin şahsı, bir kısmı aileyi, bir kısmı iş çevresini, bir kısmı çarşı pazarı, bir kısmı yakın ve uzak komşuları ilgilendirir. Tabii ki merkez insanın şahsi hayatı ve onun da kalp ve ruhudur. İnsanın alaka duyduğu, ilişkili olduğu o kadar çok şeyler bulunmaktadır ki, zerreden şemse diyebileceğimiz bir genişliğe sahiptir. Her birini bir daire kabul eder ve en küçük daireye insanın kalp ve ruhunu yerleştirirsek, aile, mahalle, şehir, vatan, dünya, uzay gibi pek çok daireyi iç içe yerleştirebiliriz. Bu dairelerin en önemlisi ve hiç mi hiç ihmal edilmemesi gereken daire insanın kendi dairesidir ve daireler genişledikçe insanın ilgi alanı ve görevi azalmaya devam eder. Ancak ne hazindir ki insanlar da genel itibariyle kendilerinin çok az görevi olan bazen de hiç bulunmayan geniş dairelerle ilgilenerek asıl görevlerini unutmaktadırlar. Tabir caiz ise bugün balon gibi şişen ve yarın itibariyle sönecek olan pek çok konu pek çok insan tarafından ilgi alanlarına alınmaktadır. İlgi alanında olması ve uzaydaki âlemlerin Rabbi’nin koyduğu düzeni ve kanunları öğrenmek adına araştırmaların yapılması güzeldir, yerindedir. Ancak alanı çok farklı olan kişilerin kendi işini gücünü bir tarafa bırakarak geniş dairedeki konularla ilgilenilmesi ömür sermayesinin zayi edilmesinden başka bir şey değildir.
İnsanı insan yapan manevi değerler ve milleti millet yapan özellikler asla unutulmamalı ve gereği yerine getirilmelidir. Yukarıda sadece bir kaçını zikrettiğimiz farklı dairelerden çalışma ve araştırma alanı olanlar hariç herkes kendi işine ve kendi iç dünyasına bakmalı, milletini millet yapan değerleri öne çıkarmalıdır. Bu konulardan birkaç örnek vererek yazımızı tamamlayalım.
Bizi biz yapan en önemli öğe şüphesiz ki, dildir. Türkçe zengin bir dildir ve sahip çıkılması ve asla yabancı dillerin istilasına maruz bırakılmamalıdır. Bu konuda pek çok yazılan makaleler, eserler mevcuttur. Her kültürde olduğu gibi dil ve diğer öğelerde bir takım etkileşimler olmuştur ve olacaktır da. Ancak dilin özünü kaybetmesine asla izin verilmemelidir. Dil o kadar çok önemlidir ki, dilsiz din olmaz ve anlatılamaz. Hangisi önceliklidir denilirse hiç kuşkusuz dil denilir zira dil bir iletişim aletidir ve bu alet vasıtası ile dinler insanlara anlatılır. Dil başlı başına bir araştırma konusu olması münasebeti ile burada konuyu uzatmayacağız ancak şunu söylemeden de geçemeyeceğiz. Çarşı pazarımızdaki dükkanların, mağazaların, alış veriş merkezlerinin adlarından tutunuz da pek çok alandaki isimler maalesef batı menşeli isimlerle doludur. Bu da bizim ezikliğimizi, geri kalmışlığımızı göstermektedir. Pek çok kişi de isimlerin değiştirilmesi ile zannetmektedir ki, biz de medeni ülkeler standardına çıkacağız. Halbuki isimin değişimi ile içerik değişmez. Bu konuda yetkililerin duruma acil olarak bir çözüm üretmesi ve kimliğimizin asıl belirleyici öğelerinden biri olan dilimizi kurtarmamızı sağlamalıdırlar.
Yine Türk kültürünün en belirleyici özelliklerinden birisi de dindir. Türk ile İslam o kadar bir birine yapışmıştır ki etle kemik gibidirler. “Nerede Türk varsa Müsümandır, İslam’ı terk eden Türkler Türklüklerini terk etmişlerdir.” Yüzyıllar boyunca Avrupa Müslüman’ı Türk, Türk’ü de Müslüman olarak nitelemiş ve bu iki kelimeyi bir birlerinin yerinde kullanmışlardır. Tarihte İslam’ın getirdiği prensipler ile Türkler çok daha üstün bir noktaya gelmiş ve yüzyıllar boyu İslam’ın bayraktarlığını yapmıştır. İslam’ın tüm insanlara emrettiği adalet ve müsamaha prensiplerini tam muhafaza ederek, sair milletleri ve din mensuplarını en iyi şekilde idare etmişlerdir. Bu konuyu da ileride tekrar ele alalım isterim.
Millet olarak hassaten dinimizden aldığımız ve kaynaklığını İslam’ın yaptığı bizi biz yapan değerlerimizden birisi de örf ve adetlerimizdir. Örf ve adetler olmazsa olmazlarımızdır ki kimliğimizi muhafaza için şiddetle muhafazası gerekir. Maalesef bu konuda da çok büyük çözülmeler meydana gelmiş durumdadır. Pek çok eğlence mekanlarında, düğünlerde, şölenlerde, kutlamalarda kimliğimizden uzaklaşmaları müşahede etmekteyiz. Aklı başında olan insanlara ve milletlere düşen, başka bir milletin ilmine, tekniğine, teknolojisine, fenni icatlarına ve güzel taraflarına evet derken, kendisini unutturan yabancı örf ve adetlere iltifat etmemektir. Bu söylediklerimiz sadece eğlence ve ihtifallerde değil, eğitim öğretim, giyim kuşam, ana baba başta olmak üzere büyüklere saygı ve küçüklere sevgi gibi İslami ve İnsani değerlere sahip çıkmak icap eder.