ENDÜLÜS GEZİSİNİN ARDINDAN
(((SİMGE DERGİSİ İÇİN)))
Prof. Dr. Sayın DALKIRAN
Endülüs erken dönem İslam Tarihi’nde fethedilen İslam topraklarından biridir. Burada tam 800 yıl İslam hükmederek insanlık, medeniyet, sanat, bilim, eğitim gibi pek çok konuda Avrupa’ya örnek teşkil etmiştir. İslam’ın asla orta çağı yoktur ve ortaçağı iliklerine kadar yaşayan ve tüm zifiri karanlığı ile öne çıkan bir Avrupa vardır.
Tarık b. Ziyad’ın İspanya’yı fethi ile başlayan süreçte asla bir Hristiyan ya da Yahudi dininden dolayı hor ve hakir görülmemiş, canı, malı ve namusu emniyet altında olmuştur. Ancak özellikle Katolik mezhebi mensubu Hristiyanlar bırakın başka bir din mensuplarına, başka mezheplere mensup olan kendi dindaşlarına bile hayat hakkı tanımamışlardır. İspanya’da bir hayli var olan yerli Vizigotlar Hz. İsa’nın tanrı olmadığına onun Allah’ın nebisi olduğuna inanmakta idiler. İspanya’yı bölünmenin eşiğine getiren bir kısım dini ayrılıklar ve taht mücadelelerinde Vizigotlar aldıkları radikal bir kararla toptan Katolikliğe geçiş yaptılar. Onların da Katolik olması ile Yahudilere yapılan baskı arttı ve onları köleleştirme ve ağır vergilerle bunaltma yoluna gittiler.
Ancak Vizigot yönetimi Yahudiler ve taht kavgalarından dolayı bunalmış ve Sebe Kontu Julianus ile Kral Rodrigo arasında ortaya çıkan anlaşmazlık üzerine Kont Afrika’da mevcut Müslümanlar’dan yardım istemiş ve böylece de İspanya’nın fethinin önü açılmıştı. 710 yılına kadar Kuzey Afrika’nın neredeyse tamamı Müslümanlarca fethedilmişti. Emevi halifesi Velid b. Abdilmelik’in Kuzey Afrika Valisi olan Musa b. Nusayr halifenin iznini alarak Tarık b. Ziyad’ı fetih için görevlendirdi. Cebel-i Tarık’ı karargah yapan Müslümanlar çok kısa zamanda büyük fetihler gerçekleştirdiler. 711-713 yılları arasında tam üç yılda İspanya’nın fethi geçekleştirildi. 714-756 yılları arasında 42 yıl süren Valiler dönemi sonrasında, 756-1031 yılları arası 275 yıl Endülüs Emevi dönemi devam etti. 1031-1090 yılları arası 60 yıl Mülûü’t-Tevâif dönemi nihayetinde de 1090-1147 Murabıtlar dönemi devam etti. 1147-1248 yüz yıl süren Muvahhitler dönemini 1238-1492 yılları arasında Benî Ahmer (Nasrîler) dönemi takip etti. 1492 yılında artık İspanya’da Müslümanların hakimiyeti tamamlandı.
Müslümanlar neden ve nasıl sekiz yüzyıl hüküm sürdükleri o güzelim coğrafyayı kaybettiler? Bununla ilgili pek çok makale ve kitap çalışması mevcuttur. Bunlardan birisi de Prof. Dr. Nizamettin Parlak’ın Endülüs ile alakalı yazdığı kitap ve makaleleridir. Tamamen bilimsel bir metotla ele aldığı konuyu, çok güzel mesajlar ile tamamlamıştır. Gezi öncesi okuduğum ve çok istifade ettiğim bu çalışmalarından dolayı Nizamettin Bey’e teşekkürlerimi arz ediyorum. Ayrıca gezide beraber olduğumuz ve geziyi tertipleyen organizasyonun başında yer alan Dr. Mehmet Sılay’ın Endülüs Çağırıyor adlı eseri de Endülüs ile ilgili mutlaka okunması icap eden ve mesaj yüklü bir çalışma. Onu da gezi sonrası okudum ki, gördüklerim ile okuduklarımı birleştirince çok iyi bir noktayı yakalamış oldum. Rehberimiz Gürsel Bulut bizim için gerçekten bir şanstı. Zira Endülüs Tarihine olan nüfuzu, anlatış üslubu, milli ve manevi değerlerimize bağlılığı bizi mest etti.
Geziye 05.02.2025 Çarşamba günü İstanbul’dan Türk Hava Yolları ile başladık ve yaklaşık dört saatlik bir yolculuktan sonra Malaga’ya ulaştık. Malaga şehir turumuza ilk olarak Eski şehri, Malaga katedrali ve çevresi, Calle Marques de Larios caddesi, botanik bahçeleri, eski Malaga sokaklarını gezerek, ardından Marbella’ya ve sonrasında da Ronda’ya devam ettik. Kayaların üzerine kurulmuş Ronda; Malaga’ya bağlı olan Arapların İspanyollara bıraktığı en son kalelerden biridir. Bu eski şehir büyük bir kayalığın tepesine kurulmuş. O güzelim yerlerimizden biri olan Ronda hem etkiliyor, hem de büyülüyor.
Ronda gezimiz sonrası Sevilla’ya doğru hareket ettik. 06.02.2025 tarihinde başladığımız şehir turunda Plaza de Espanya, Maria Luisa Parkı, Sevilla Ulu Cami iken kiliseye çevrilerek yüzyıllar boyu süren ilavelerle bugün İspanya’nın en büyük katedrali haline gelen, avlu müştemilatı ise hala ayakta olan Sevilla Katedrali’ni ancak dışarıdan izleyebildik. Aynı yerde caminin minaresi iken maalesef çan kulesine dönüştürülen Giralda minaresini esefle seyrettik. Sonrasında Cordoba / Kurtuba’ya hareket ettik. Cordoba’ya varışın ardından Roma köprüsü ve Vadi Elkebir (Guadalkavir) ırmağının müşahede ettik.
Roma kapısından Cordoba eski şehre giriş yaptık. En çok canımızı acıtan mekanlardan birisi Kurtuba Ulu Camii’nin bugünkü haliydi. Emevilerden geriye kalan 850 sütunlu İslam Mimarisinin ana şaheserlerinden biri olan ancak Endülüs’ün düşmesinden sonra bir bölümü katedrale çevrilen ama hala ihtişamını koruyan Kurtuba Ulu Camii pagan kültürün bir yansıması olarak her bir yeri heykel ve resimlerle doldurulmuş. Camii sonrasında dar sokakları olan Musevi mahallesinde turladık. Sonrasında da Endülüs Mimarisi ile inşa edilmiş bulunan Cordoba Sinegogu’nu gördük. Şu bir vakıa ki, her ne kadar İslam sanat eserlerini yerle yeksan etseler de inşa ettikleri eserlerde, Ortadoğu İslam Sanatının izlerini görmek mümkün. Ayrıca Eski Cordoba sokaklarında meşhur Endülüslü önde gelenlerine ait pek çok heykelle karşılaşmak mümkündür. İspanya’nın bir cümle ile tanımı istense herhalde şöyle denilebilir: Her bir mekanı heykellerle dolu, pagan kültürünün hakim olduğu bir ülkedir.
Üçüncü günümüz olan 07.02.2025 tarihinde ise Granada’ya hareket ettik. Sabah kahvaltısının ardından Granada’yı keşfetmek üzere hareket ettik. Granada’da ilk durağımız muhteşem bahçeleri ve inanılmaz güzellikteki süslemeleri ile Elhamra Sarayı oldu. Uzun saray turumuz sırasında hem Beni Ahmer Krallığı’nın harikalarını seyrettik, hem de saray çıkışı San Nikolas Tepesi’nden gördüğümüz Granada’yı izledik. Sonrasında eski Arap mahallesi olan Albacin’de, sokak sanatçılarının ezgileriyle dik sokakları arşınlayıp, Morabütün Camii’ni görüp, şehrin ana caddesi Gran Via caddesine ve kraliçenin adını taşıyan Isabel de Catholica meydanına ulaştık.
Gezimizin dördüncü gününde ise Unesco tarafından korunmaya alınmış dünyanın en güzel tarihi ortaçağ kentlerinden biri olan Toledo’ya hareket ettik. Toledo’da eski camii kalıntılarının üzerine kurulmuş olan Toledo Katedrali, tarihi Toledo sokakları ve Toledo ile özdeşleşmiş ünlü ressam El Greco’nun birçok eseri bulunmaktadır. Tur sonunda Madrid’e hareket ettik.
Madrid şehir turu sonrasında sırasıyla; Gran Via caddesi, Plaza de İspanya, Don Kişotanıtı, Pramitler, Real Kraliyetsarayı (dışardan), Madrid ulu cami kalıntıları, Plaza Mayor meydanı, Puerto del Sol meydanı sonrasında otobüs ile Paseyo de la Castellana caddesi, Sibele anıtı, Real Madrid stadını (dışardan) gördük. Sonrasında ise İstanbul’a uçmak için havalimanına intikal ettik.
Sonuç olarak gezi memnuniyet verici idi ve gezi ekibimiz de son derece uyumlu idi. Rehberimizin sürekli hatırlatmasına rağmen yine de bir hocamızın kapkaççıya cüzdanını kaptırması haricinde olumsuz bir durum ile karşılaşmadık. Ancak özellikle rehberimizden aldığımız bilgilerle İspanya’nın pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi aile mefhumunun neredeyse sıfırlandığı, ahlaksızlığın zirve yaptığı, insani değerlerin yerle bir edildiği LGPT gibi yapılanmaların merkezinde İspanya’nın olduğu, hırsızlık ve kapkaççılığın çok yaygın olduğu bilinmektedir.
Maalesef temizliği, medeniyeti, bilimi, sanatı daha ötesi insanlığı öğrendikleri Müslümanları Katolik olmaya zorlayan Katolik İspanyollar, kabul etmeyenleri değişik işkencelere maruz bırakarak katlettiler. Bir kısmı kaçarak kurtulurken bir kısmı insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldılar. Daha da ötesi Camiler, Medreseler ve İslam’ı akla getiren mezar taşlarına varıncaya kadar yerle yeksan ettiler. İslam sanatının şaheserlerini tamamen sildiler, tahrip ettiler ve yerine büyük katedraller inşa ettiler. Kütüphaneleri yıkmakla kalmayıp, yüzbinlerce el yazması değerli eserleri yaktılar. Bilime, sanata ve insanlığın gelişmesine ne denli karşı olduklarını gösterdiler.
Bütün bu durumu gördükten sonra bir Müslüman olarak insanın içinin acımaması, üzülmemesi elde değildir. Dolayısıyla bizim daha fazla çalışmamız, aradaki ihtilafları ortadan kaldırmanın zarureti ortadadır. Zira Endülüs’te sekizyüz yıl hükmeden, medeniyetin altın çağını yaşatan Müslümanların hem saltanatlarını, hem o güzelim verimli toprakları kaybetmesinin yegane nedeni aralarında çıkan nizalar, çekişmeler, ihtilaflar ve sen ben mücadeleleri olmuştur. Endülüs bize büyük bir derstir ve hamasi bir takım sözlerle “bize bir şey olmaz” diyerek gaflete düşmek şüphesiz bizim de sonumuzu getirir. Tedbir bizden takdir ise Allah’tandır.