MIŞ GİBİ YAPMAK

MIŞ GİBİ YAPMAK

Prof. Dr. Sayın DALKIRAN

Eşref-i mahlukat olan insana yakışan yaratılışına uygun bir surette yaptığı şeyi samimi ve düzgün yapmasıdır. Zira insan ahsen-i takvim suretinde yaratılmıştır ve insandan beklenilen de icraatını güzel yapmasıdır. Bir hadiste insanların helak olacakları ancak bilenlerin olmayacağı, bilenlerin de helak olacakları ancak bildiği ile amel edenlerin helak olmayacaklarını, bildiği ile amel edenlerin de helak olacaklarını ancak ihlaslı ve samimi olanların helak olmayacakları beyan edilir iken ihlaslı olanların da garantide olmayıp dikkatli olmaları yönünde bir uyarı bulunmaktadır.

Maalesef bir kısım insanımız bunun aksine hayatı “mış gibi” yaşamaya devam etmektedir. Konuyu farklı örneklemeler ile izah edelim. Özellikle gündemde olması hasebiyle melun Siyonistlerin Gazze ve Filistin halkına yaptıkları ve asla insanlıkla bağdaştırılamayacak olan zulümleri devam ederken haklı olarak onların yaptıkları bu zulmün ve mazlumların akıttıkları kanın karşısında protesto eylemleri düzenlenmektedir. Protesto gösterileri insanlık suçu karşısında son derece makuldür ve olması gereken bir eylemdir. Lakin bir tarafta protesto eylemi yapılır iken, diğer tarafta eğlenceler tertip edilmek isteniliyor ise, bunun samimiyetle bağdaşabilir bir tarafı yoktur ve “mış gibi” hareket etmektir.

İsrail mallarını protesto etmek adına kurumların farklı noktalarına “bu kurumda İsrail malları boykot edilmektedir” yazıları asılıp, diğer tarafta müşterilerin en çok girdikleri kantin ve benzeri satış yerlerinde cocacola dahil İsrail ürünlerinin satışına göz yumuluyor ise bu durum da “mış gibi” bir icraattır. Kimse kimseyi şunu al, şunu alma şeklinde zorlamıyor. Ancak vicdanları sızlatan bu vahşetin karşısında en azından karınca kararınca bir şeyler yapmak gerekiyor. O da duyarlı idarecilerimizin yönettikleri kurumlarda en azından İsrail mallarını samimi olarak yasaklamaları, bunu da “mış gibi” yapmamalarıdır. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” Dışarıya şöyle içeriye böyle görünmek, hiç de doğru olmayan bir durumdur.

Şahısların hataları sadece kendisini bağlar iken kurum amirlerinin, idarecilerinin yanlışları çok kişiyi etkiler. Bundan dolayıdır ki şahsın hasenat ve seyyiatı, iyilik ve kötülüğü sadece şahsını ilgilendirir ve tek kendisini ilgilendirir. Ancak bir yöneticinin iyiliği de kötülüğü de sadece kendisini bağlamaz ve bu konuda memnun olanların sayısınca ve memnuniyetsiz olup mağdur olanların miktarınca artar. Sonuçta ister dünya ister ukbada bunun hesabı şüphesiz görülecektir.

Allah Rasulü, kıyamet günü güneşin insanların başları üzerine yaklaştığı ve Allah’ın rahmet gölgesinin dışında herhangi bir gölgenin olmadığı günden söz eder. Buna göre Allah’ın rahmet gölgesinden istifade edecek olan yedi sınıf insan vardır. Bu yedi sınıfın ilki adaletli idarecidir. Bu noktadan şüphesiz ki, idarecilik hassaten devlet başkanlığı zor ve mesuliyetli bir iştir. Bu zorluk ve sorumluluktan dolayıdır ki, yedi sınıfın birinci sırasında zikredilmiştir. “Mış gibi” davranıp, adaletle davrandığını iddia edenlerin samimiyetlerini başta her şeyi bilen, insanın kalbinin derinliklerinde geçen hatıralardan ve niyetlerden haberdar olan Allah bilir. Tabii ki, yapılan icraatlardan hareketle konuya şahitlik eden kimseler de bir takım şeylere şahit olurlar. İdarecilerin “mış gibi” mi icraatta bulunup bulunmadığını öncelikle kurumlarda çalışanlar daha iyi bilmektedir.

Acizane kanaatim kurum idarecilerinin icraatlerini ve çalışanlarının memnuniyet durumunu, millete, vatana ve din ü devlete zarar mı yoksa menfaat mi temin ediyor bunun iyi takip edilmesi icap eder. “Kimse ayranım ekşidir demez” kaidesi ile herkes kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz ve bembeyaz görebilir. Onun için sadece idarecinin kendisinden bilgi almak, konuşması ile icraatlarını değerlendirmek en üst idarecileri yanıltabilir. Nitekim II. Bayezid, vezirleri ile yaptığı her toplantıda halkın durumunu, ahvalini sorar. Vezirleri ise “iyidirler, sağlığınıza duacıdırlar” şeklinde cevap verirler. Halbuki bu dönemde durum çok da parlak değildir. Ali bin Abdulkerim adında yeni vezir olan bir genç bu hali görünce, diğer toplantıya hazırlıklı gelir ve “halkın ahvalinin pek parlak olmadığını, halkın pek çok problemi olduğunu, alt idarecilerin zulmettiklerini, şahsi menfaatleri için çalıştıklarını ve benzeri meseleleri dile getirir. Yine Ali bin Abdulkerim, bu söylediklerini çok daha geniş bir rapor halinde Yavuz Sultan Selim Han’a iktidara gelişi ile birlikte sunar. Yavuz da gereğini yapar ve pek çok olumsuzlukları düzeltme yoluna gider.

Tabii ki şikayet anlamında kaleme alınan ve üst idarecilere sunulan her bir rapor doğru demek değildir. Ancak araştırılması ve incelenmesi gerekir ve gerçekten doğru ise gereğinin de yapılması icap eder. Yapılmadığı taktirde ise dünyada olmasa bile mutlaka mahkeme-i kübra denilen âhirette karşımıza çıkacağı bir vakıadır. Hucurat Suresi 6. Ayette şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirecek olursa onu araştırın. Yoksa cahillikle bir topluluğa sataşır da yaptığınıza pişman olursunuz.” Bu âyetin de gereğini yaparak hiç kimsenin hak ve hukukunun çiğnenmemesine gayret etmek gerekir.

Öğrencinin okul hayatında derslere çalışma, kendisini hayata hazırlama noktasında da “mış gibi” davranmaması hem kendisi açısından hem de ailesi ve milletimiz açısından son derece önemlidir. “Mış gibi” yapmak, samimiyetsizlik göstergesi olup hayatın her bir alanında benzerlerini görmek ve yapanlarla karşılaşmak mümkündür. Hele hele manevi değerleri kendi hırsına, şahsi ikbaline, menfaat teminine, makam atlamaya, reklamlara oynamaya kullanan kimse ya da kimseler ne kadar da yanlış yapmaktadırlar. Mesela çok dindar mış gibi, çok hakperestmiş gibi, en vatansever miş gibi, … miş, mış gibi, gibi, gibi.

“Mış gibi” yapanlar inanç bazındaki kavram olarak değil belki, ancak Rasulullah’ın verdiği münafıklık alametlerini üstlerinde bulundurmaktadırlar. Bu itibarla “mış gibi” yapmaktan ve yapanlardan uzak durmak icap eder. Mümin ferasetli olmalı ve “mış gibi” yapanlar ile samimi olanları bir birinden ayırmalıdır. Ayrıca vatanını seven, milletine gönül veren, din ve devletine bağlı olan atamadan sorumlu olanlarımızın da atadıklarını “mış gibi” mi, yoksa samimi mi olduklarını yakın çalışanlarından öğrenmeleri ve buna göre hareket tarzı belirlemeleri de istenilen önemli bir konudur.

Başta şahsım adına sonrasında da tüm milletim adına “mış gibi” davranmamak ve samimi olmak dilek ve temennilerimle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir