Hayatın öznesi insandır. Hayalleriyle, hayal kırıklıklarıyla. Arzularıyla, tutkusuyla… Yaş, cinsiyet, inanç, etnik köken ayrımı olmaksızın!.. İnsan olmaktır istenen. İnsan olmasıdır karşımızdakinden beklenen.
İnsan olmak üst kimliğimizdir. İnsanlık medeniyeti etiketimiz. Evrene bıraktığımız izdir; insanlığımız.
İnsan!.. Doğası gereği haz canlısıdır. Zevk almak ister yaşamaktan. Mutlu olmak ister. Bunun için bakar gözleri. Mutluluk için. Bunun için düşünür. Bunun için hisseder ve bunun için davranır. Hepsi mutluluk içindir. Temelde iyilik güzellik arar ancak durum sadece öyle mi? Korkuları var insanın bir kere. En çok da kendi yarattıklarından. Fakirlikten, savaşlardan Aşklarından sevdalarından korkuyor insan. Güçlü olması gerektiği kaygısı ile yaşıyor. Güçlü olmak istiyor. Beklenti bu. Yaşadığı coğrafyaya ve zamana kendinden bir şeyler katma çabası. Zamanı ve mekanı etkileme ihtiyacı belki de. Çünkü diğer canlılar da roller belli. Ya avsın ya da avcı. İnsan söz konusu olunca rol tanımlaması belirgin karakterini kaybediyor. Ne av ne de avcı görünümünde güçsüzsen av güçlüysen avcı görünümünde oluyor. Hele günümüz modernitesinde durum daha da sert bir ring halini almışken. Güçlenmek isteyen insanoğlu “Erk Yapılanmasını” neredeyse amaç haline getirmiştir. Duygu, düşünce ve davranış örgütlenmelerimiz ise; yetersizlik temelli bir kaygı düzeneği haline gelmekte. İletişim ve ilişki yönetimi duygusal erozyona uğramakta. Karşındakini ikna etme kazanma ikna olma yenilme olarak görülmekte. Eleştiriye yaklaşımımız kendimizi geliştirme fırsatından aşağılanma algısına dönüşmüş durumda. Sonuçta birlikte yaşayan ama birbirini anlayamayan, kalabalık ama yalnız, umutlu görünen ama daha çok hayal kırıklığına uğramaktan korkan güvensiz ve şüpheci karakterlerden oluşan topluluklar halinde yaşıyoruz. Ortada olan durum yaradılışımızda olan insani değerler ekseninde mutluluk vizyonumuzu daraltan net bir erozyondur. İnsanı anlamak, bizden sonrakilere anlatmak için pozitif bir psikolojiye ihtiyaç var. Negatif bakıştan kendimizi özgürleştirmeye, tıpkı bir yumurta gibi. Dışarıdan vurulunca kırılacağı korkusuyla katılaşan olmamak için içeriden kırıldığında yeni bir yaşamın müjdecisi olmak adına. Kabuğumuzu içten kırmaya ihtiyacımız var. Korkularımızdan, kaygılarımızdan özgürleşmek ve diğerlerini de özgürleştirebilmek için Kısacası; yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var. Çözüm çabasında dahi “sorun tarama ve çözme” algısı eksenine sıkışmayan, üretken ve katılımcı kimliği ile bireyin kendini keşfettiği, hem fiziksel hem de toplumsal yaşam ortamını ve figürlerini değerlendirebileceği dinamik ve çok yönlü bir dönüşüm paradigmasına İnsana ve hayata dokunan… Yaşamın renkleri, melodisi, ritmi ve dokusu ile derinleşen yeni bir yaşam kültürüne. Mutluluk için… İnsan için… Başlık İnsana insan derler dayı bildin mi sen Kalın sağlıcakla.
Savaş Aytimur